Köşeyi dönmek
Kısa yoldan köşe dönmek...
Günün modası. Diğer modalara göre farkı; değişmemesi, ya da bukalemun gibi, her ortama uyması.
Anka kuşu gibi küllerinden doğması.
Moda kimler için geçerli.
70 milyon için.
Nedeni; anne-babaların bebekleri, hatta doğmamış çocuklar için de bu modayı takip etmesi.
Körfez krizini hatırlayalım.
Dönemin Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal; baba Bush’a sırtını dayayıp, bir koyup üç almanın ince hesaplarını yapıyordu
Elbette evdeki hesap çarşıya uymadı.
Daha geriye gidelim.
Filmi 10 yıl geri saralım.
Borsanın altın çağını yaşadığı günlere.
Simitçi, bakkal, ev kadını, emekli, öğrenci herkes borsa çeşmesinden kovalarını doldurmaya koşuyordu.
Sokaklarda konuşulan tek konu vardı:
Borsaya para yatıran kısa sürede köşe dönüyor.
Birileri gerçekten de köşe döndü. Hem de akıl almaz boyutlarda.
Sayıları çok fazla değildi.
Yüzlerce, belki de birkaç bin kişi. Kimler mi. Ülkenin en büyük sanayicileri, banka sahip ve yöneticileri, medya sahipleri, gelişmelere yön veren siyasiler, kötü gidişe ’dur’demeyip, aksine yol veren denetçiler.
Saadet balonu erken patladı.
Bankalar battı.
Borsa tarihi çöküş yaşadı.
Ülkenin en büyük yöneticisini örnek alan, bir koyup üç hatta 5-10 kazanmak isteyen milyonlarca kişinin paraları buhar oldu uçtu.
Ellerindeki hisse senetlerinin pul kadar değeri kalmadı.
Filmi 20 yıl geri saralım.
12 Eylül öncesi yıllara.
Ülkenin en büyük sanatçıları televizyon ekranlarına çıkıp, bankerlerin reklamını yapıyor, gazeteler sayfalar dolusu banker ilanı yayınlıyordu. Kısa yoldan köşe dönmek isteyen halk gazetelerden iş ilanlarını değil bankerlerin faiz oranlarını takip ediyordu.
Faiz borsası ülkeyi kasıp kavuruyordu.
Para, en fazla faiz veren bankere akıyordu.
Para sahipleri, bankerin yaşı ve cinsi ile değil, aylık faiz ile ilgileniyordu.
Emekli ikramiyeleri, bankalardan alınan krediler, bozulan altınlar bankerler arasında paylaşılıyordu.
Herkesin keyfi yerindeydi.
Lüks tüketim artmış, faizi alan gezilere çıkıyor, evlerinin eşyalarını yeniliyordu.
Nüfusun neredeyse tamamı Müslüman olan, faizin haram olduğuna inanılan Türkiye’de herkesin tek düşüncesi, bankere yatırdığı para miktarını artırıp kazancı katlamaktı.
Faiz balonu da fazla sürmedi.
Gazeteler manşetlerine günlerce batan ve kaçan bankeri taşıdılar.
Hatta, bazı gazeteciler röportaj dümeni ile patron ve kendi parasını kurtarmak için İsviçre’ye kaçan bankerin peşinden gitti.
Filmi sarmayıp, sahneyi genişletelim.
Kısa yoldan köşe dönmek isteyenler ve onlar sayesinde köşe dönenlerin hikayelerini hatırlayalım.
Örneğin; Titan adı ile ün salan vurgun.
En yakını ise gazetelere yansımayan araba vurgunu.
Sosyetenin en ünlü isimlerinin yarattığı internetten araba satışı.
Arabanın değeri 200 bin lira...
Satışın bir süresi var. Bu sürenin sonuna doğru satış yapılıyor ve araba 10 bin liraya satın alınabiliniyor. Elbette bu satışı yapanların iddiası.
İşin gerçeği satışın kendi adamlarına yapılması.
Vurgunda dönen paralar dudak uçuklatan cinsten.
Adamlar öylesine büyük paralar kazanıyorlarmış ki, sevgililerine 500 bin liralık araba hediye ediyorlarmış.
Vurgun ortaya çıktı.
Kısa sürede köşe dönmek isteyen halk battı.
Vurguncular sosyetik isim olunca gazeteler haberi görmezden geldi.
Köşe dönmek için fırsat aramaya gerek yok.
Devlet, Milli Piyango ve benzeri çekilişler ile halkı teşvik ediyor.
Gazete ve televizyonlar da bu teşvikte devlete destek sağlıyor, halka kazanacakları büyük ikramiyeler ile neler yapabileceklerinin hayalini kurduruyorlar.
Gelelim filmin sonuna.
Bugüne.
Bodrum ve Marmaris’de (Belki daha fazla yerlerde) köşe döndürücüler tezgah açmış.
Köşe dönmek isteyenler de kapılarında kuyruk oluyor.
Köşe döndürücü ekibin başında, bankadan ayrılan bir kadın olduğu söyleniyor.
Konacık’ta ofisi olduğu ifade edilen S.... isimli kadın ortalarda fazla görünmüyor.
Tüm işlemler iki bilgisayar üzerinden gerçekleştiriliyor.
Para; aracılar tarafından kadına ulaştırılıyor.
Aracı üç kişi.
Ağızlarından laf alınmıyor.
Tüm işlemler gizli yapılıyor.
Saadet zinciri ilk başladığında 10 bin lira yatıranlara paralarını bir ayda üç misline katlayacaklarını söylemişler.
Başlangıçta para miktarı önemli değilmiş.
1-2 bin lira dahi kabul ediliyormuş.
Şimdi ise 5 bin liradan azı kabul edilmiyor.
İlk kazançlardan “Devlete ödememiz var, yüzde 18 KDV keseceğiz” denilmiş.
Kazanç büyük olduğu için, itiraz olmamış.
Zaman geçince kazanç oranı düşmüş.
10 bin lira yatıran, bir ay sonra 10 bin lira kazanıyor.
Kazanç düşünce devlete olan yüzde 18 KDV ödemesi kaldırılmış!
Aracılar, bunu “Kemiksiz kazanç” diye adlandırıyor.
Para sahiplerine paranız için tek bir tehlike var; o da kadına yolda araba çarpıp ölmesi, ya da kadını birinin vurması, bu durumda paranızı geri alamazsınız deniliyor.
Para, kadına banka EFT’si ile ulaştırılıyor.
Gönderilen rakam 15 binden fazla olunca aracı, arkadaşını çağırıp, onun üzerinden yapıyor.
Bankacı olduğu söylenen kadının parayı nasıl değerlendirdiği bilinmiyor.
Para akışı inanılmaz.
10 bin lira yatırarak bir ay sonra parasını katlayanı, köşe dönme hırsı basıyor. Paraya ve rantına hiç dokunmayıp, saadet zincirinde kalmaya devam ediyor.
Salgının kulaktan kulağa fısıldamalar ile Bodrum ve Marmaris’teki iş yerlerini sardığı iddia ediliyor.
Yeter ki bir işyerinde bir çalışan saadet zincirine katılsın. Hemen arkası geliyor. Aynı iş yerinde zincire katılmak için heyecan başlıyor.
Parası olan aracılara koşuyor.
Olmayan, para bulma derdine giriyor.
Zincire katılmak için kredi kartını boşaltan, bankadan kredi çeken, aile ve arkadaşlardan borç arayanların sayısı oldukça fazla.
Saadet zinciri fazla sürmez.
Para girişi zayıflamaya başladığında ne perde arkasındaki bankacı kadın, ne de perde önündeki aracılar kalır.
Büyüklerimiz, bir musibet, bin nasihatten iyidir, demişler.
Ağızlarına sağlık.
Söyleyene rahmet...
Görülen o ki; çalışıp kazanmak, üretip kazanmayı değil, tam tersi çalışmadan, üretmeden kısa sürede köşe dönmeyi ilke edinenler için bir değil çok musibet lazım.