Korku nedir bilmeyiz, biz dağların erleri
"Korku nedir bilmeyiz
Biz dağların erleri
Yuva yaptık göklere
Baş döndüren yerlere…"
Sözleriyle inletiyorlardı dört bir yanı… Başlarındaki komutan, arşı titretircesine Komando yemini ettiriyordu askerlerine…
29 Ekim törenleri için Kayseri kent merkezine gelmişlerdi. Komando yemini bittikten sonra "Ne Mutlu Türküm diyene" sloganlarıyla yürüyüşe geçtiler. Kısa bir zaman önce de operasyondan dönmüşlerdi, o gün adeta zaferlerini taçlandırdılar.
Hepsi gencecik, hepsi aslan gibiydi…
Duruşları; dosta güven, düşmana korku verirken, yeminleri; TSK'nın tüm girişimlere karşı yıkılmadığını haykırıyordu.
Kent merkezinde yapılan yeminle göğüsleri kabarmıştı.
Onlarca zorlu operasyon, eğitim ve görevden sonra, komutanlarının "Aferin aslanlarım" sözleriyle kışlalarına döndüler.
"Hatasız tamamladık, vatandaşların yüzlerini görmeliydin, her gören telefona sarıldı" diyerek kışlada kalan arkadaşlarıyla yaşadıkları gururu paylaşıyorlardı.
"En çok kimin sesi duyuldu" diye birbirlerine takılıyorlardı.
Ulaşabilen ailesini arıyor "Anne operasyonlar başarılı geçiyor. Ayrıca kent merkezinde yemin ettik. Kameralar çekti belki haberlerde görürsünüz, bizi merak etmeyin" diyerek haber veriyordu.
17 Aralık 2016…
29 Ekim'de kent merkezinde ettikleri yeminin üzerinden yaklaşık 1,5 ay geçmişti…
Sabahın köründe sivil kıyafetlerini giyinmişler, 6-7 saatlik çarşı izinlerini geçirmek üzere tüm hazırlıklarını yapmışlardı.
Kimisi annesini-babasını, ailesini, sevdiğini arayacak, kimisi kardeşine hediye gönderecek, kimisi de çay ocaklarında, internet kafede vakit geçirecekti… Sosyal medya hesaplarına son çekildikleri fotoğrafları yüklemek de olmazsa olmazlarıydı…
Hazırlıklarını tamamladıktan sonra nizamiyenin kapısından kendilerini kent merkezine götürecek otobüslere doluştular. Hava buz gibiydi… Kimisi "Acaba ince mi çıktım, üşür müyüm" diye düşünürken, otobüsün içinde kısmen ısınma imkanı buldular.
"Dağda üşümedik, şehirde mi üşüyeceğiz" esprileri havada uçuşuyordu.
Kimisi cebindeki parayı hesaplayarak yemeğe ne kadar ayırması gerektiğini düşünüyor, kimisi de sevdiğine alacağı hediyeyi planlıyordu.
Ancak hainler pusudaydı…
Onların saat kaçta, hangi araçla ve hangi güzergahla kent merkezine gideceklerini hesaplamışlar, tüm keşiflerini yapmışlardı.
Aracın harekete geçmesiyle birlikte onları bekleyen 71 plakalı araç ve sürücüsü de harekete geçmişti.
Otobüsün yanına kadar yaklaşmış, neredeyse yapışık hale gelmişti.
Erciyes Üniversitesi kampüsü içindeki kırmızı ışıklara geldiklerinde o araç, otobüse çarparak büyük bir uğultuyla patlıyordu…
Kısa bir süre önce ettikleri yeminle Kayseri'yi titreten yiğitler, yüzlerce kiloluk patlayıcının sesiyle dört bir yana saçılmışlar, Türkiye'nin yüreğini titretmişlerdi.
Operasyonlarda, göğüs geren bedenler, nereden geldiği belli olmayan aşağılık bir patlamayla savrulmuştu… Kimisi orada, kimisi yolda, kimisi hastanede şehadet şerbetini içiyordu.
Kayseri, tarihinde ilk kez bu kadar büyük bir saldırıyla karşı karşıya kalmıştı…
Yiğitlerden geriye kent merkezini titrettikleri o sözler kalıyordu.
"Engel tanımaz, aşarız
Yüce engin dağları
El verir uzanırız
Mor, siyah bulutlara
Ben, Türk komandosuyum
Ben, Türk komandosuyum
Düşmanı çelik pençemle ezerim
Her yerde ben varım
Havada, karada, denizde…"
***
Hainler bildiğiniz gibi… Onlara küfür ederek, "mücadelemiz kararlılıkla sürecek" denilerek sonuç alınamıyor. Mücadele zaten sürecek bunun başka alternatifi yok. Dış güçler, iç güçler, ABD-Rusya… Tüm alem… Adını, kaynağını nasıl koyarsanız koyun…Ancak çıkış için reçete bellidir.
Yıllardır silinmesi için üretilmeyen suni sürecin kalmadığı Türklük, bu coğrafyanın temel taşıdır, o taşı çekerseniz, bina çöker!
Kurtuluş; İmralı'ya heyet göndermekle, rejim değiştirmekle değil, Türk kimliğini ve milli devleti korumak, ona uygun hareket etmekle mümkündür.