“Konu mankeni!”
Sarayında yaptığı toplantıda muhtarlara, “Milletim bana yüzde 52’lik destek” verdi dedikten sonra, “Bugün bu talebimi dile getirmem (Başkanlık sistemini kastediyor) asla günlük siyasete müdahale, herhangi bir partiye entegre olmam anlamına gelmiyor” dedikten sonra Erdoğan şöyle devam ediyor:
“-Ülkemiz şartlarında böyle bir değişimi 400 civarında milletvekiliyle iktidara gelen bir parti yapabilir. Ben bunu söylüyorum. Başkanlık sistemi benim şahsi arzum değildir..”
Söyleyin Allah aşkına hazirandaki seçimlere katılacak partiler arasında Erdoğan ve AKP’den başka “Başkanlık sistemi” diye tutturan var mı?
Yok!
Öyleyse...
Başkanlık için yüzde 50’nin üzerindeki talepleri dolayısıyla AKP’ye oy istediği açıkça belli olan Erdoğan, “Ettiğin yemine sadık kal, tarafsız ol” diyenleri, “Konu mankeni değilim” diye niye hırpalıyor?
Siz gerçekten Cumhurun Başkanı iseniz ancak seçmenin tamamına “sandığa gidin” diyebilirsiniz.
Yüzde 50’inin üzerinde oyu CHP yahut MHP için istemediğinize göre AKP için istiyorsunuz demektir ve o zaman “Siz AKP’lilerin cumhurbaşkanısınız” diyenlere, “Haklısınız” demekle mükellefsiniz.
Aynı Cumhurbaşkanı Erdoğan her seçim öncesi biryandan PKK’ya efeleniyor bir yandan tek derdi 1923’le hesaplaşmak olan PKK’yla aynı çizgiye düşüyor, “Tarihimiz 1923’te başlamadı” diyor.
Durup dururken niye böyle bir laf söyleniyor?
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihi 1923’tür. “Ben bu cumhuriyeti tanınmıyorum” denmek isteniyorsa ki bu mümkün değil, kendisi 1923’te kurulan Cumhuriyet’in Cumhurbaşkanı’dır, o Cumhuriyet’in devamı olan Meclis’e girmiş, o Cumhuriyet’in açtığı okullarda okumuş, o cumhuriyetin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı olmuştur.
O zaman, “Tarihimiz 1923’te başlamadı” diyen Erdoğan’a sormak lâzım? 1923’te başlamayan tarih, neyin tarihtir ve o tarih ne zaman başlamıştır? İslâm’ın tarihi mi? Selçukluların tarihi mi? Eğer kasıt bu ise, “Türklerin tarihi 1923’te başlamadı” demeniz lâzımdır? Yani “Biz” derken hem bir yandan 1923’ü devre dışı bırakmak istiyor hem Türk’ü anmak istemiyorsanız kimliksiz kalırsınız, kimliksiz kalırız.
Erdoğan’ın izini süren Başbakan Davutoğlu da aynı taktiği uyguluyor, “Bu topraklar” diyor, “Herkesi bağrına basar!”
Allah Allah! Bağra basan yahut basmayan topraklar mı? Akdeniz’de gemilerle batırılıp ölüme terk edilen Afrikalı göçmenleri bağrına Avrupa toprakları mı basmıyor yoksa Yunan mı, İngiliz mi, Fransa yahut Almanya mı?
Mesele “Türk” dememek, Türk dememek için “Bu topraklar” deniyor. Haneyi açan da kapatan da hane sahibidir. Bu toprakların hane sahibi de Türk milletidir. Çok ağır bedeller ödeyerek bu toprakların sahibi olmuştur, hâlâ da bedel ödemektedir. Bağra basıp basmama yetkisi toprakların sahibi Türk milletinin hakkıdır. İstediğini bağrına basar, istediğini bağrından atar. Atatürk gayrımüslimleri bu topraklardan mübadele ile çıkartmış, Müslümanları bu topraklara alarak “ırkçılık” değil “İslâmcılık” yapmıştır. Suriye’nin başına örülen çorabı mazur göstermek için de toprağı esas alarak “Türk milleti mağduru bağrına basar” demek yerine “Bu topraklar her mağduru bağrına basar” diyor..
Bir başka konuşmasında da her yurt dışı ziyaretinde Türkiye’den Atatürk tarafından çıkartılan Ermeni ve Rumların temsilcilerini ziyaret ettiğini söylemiş ve onların geri gelmesini çok istediğini kendilerine söylediğini anlatmıştı.
Bütün bunlar gerçekten kendilerine oy veren yüzde 50’nin, Türkiye gerçeğinin, ülke çıkarının veya İslâm dininin icbar ve icabı mı yoksa birileri birilerinin “konu mankeni” de, millet mi farkında değil!