Komisyon Raporu Fiyaskosu!

Uzunca bir süredir beklenen 15 Temmuz Darbe girişimine yönelik Araştırma Komisyonu’nun raporu nihayet açıklandı. Açıklanmasıyla birlikte de yeni tartışmalar, yeni soru işaretleri ortaya çıktı.

Raporu kısaca özetlemek gerekirse Fethullah Gülen ile ilgili yapılan eleştirel çalışmaların derlemesi gibi olmuş; Dinler arası diyalog, yurt dışı okulları, Graham Fuller ile ilişkileri, Gülen’in diploma sorunu…

Komisyon Başkanı Reşat Petek’in kamuoyu ile paylaştığı bilgilerin neredeyse tamamı daha önceden yazılmış, yayınlanmış ve söylenmişti. Raporda 15 Temmuz’a ilişkin merakla beklenen içerikler ise yoktu. Petek’in “yeni bilgi” açıklar gibi kamuoyuna yaptığı yorumların neredeyse tamamı geçmişin “yasaklı” içerikleriydi.

Hatırlayınız;

Dinler arası diyalog kavramını eleştirince, Gülen’e hakaret etmiş sayılıyor, soruşturmalar geçiriyordunuz,

Gülen’in CIA ile irtibatlı olduğunu söylemek, Graham Fuller ve birçok üst düzey ABD’li ile kurduğu diyalogları gündeme getirmek, bizzat FETÖ ve iktidar medyası tarafından linç edilmenize neden oluyordu,

Cemaat’in devletin her yanına sızdığını ifade eder, bunları somut örneklerle açıklarsanız doğrudan, hapsi boyluyor, toplumdan dışlanıyor, kumpasa uğruyor veya öldürülüyordunuz!

Tıpkı bir dönem Savcı Nuh Mete Yüksel ve Necip Hablemitoğlu gibi isimlere yapılanlar gibi…

FETÖ ile ilgili en kapsamlı hukuki süreci başlatan Savcı Yüksel’in hazırladığı iddianame bu konudaki en iyi araştırmalardan biriydi. Hablemitoğlu’nun hayatını kaybetmesine yol açan Köstebek kitabı da keza öyle…

2002 yılında Hablemitoğlu’nun yazdığı Köstebek kitabı, komisyonun raporundan çok daha etkili…

O kitaptan bazı bölümleri paylaşmak istiyorum:

“Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızmakta zorlanan ama buna rağmen yılmaksızın girişimlerini sürdüren Fethullahçılar, istihbarat birimlerindeki kadrolarını, alternatif Silahlı Kuvvetler olarak algılamaktadırlar. Bu durum, onların kendilerini güvende hissetmelerine yol açmaktadır. Nitekim, emniyet mensubu fethullahçıların toplanma ve eğitim merkezlerine “ışık kışlaları”, emniyet içindeki kadrolarına da genel bir ifadeyle “ışık orduları” denilmektedir. Fethullahçıların emniyet içindeki kadoları, TSK’ya karşı “denge” sağlama çabalarının bir sonucudur…

Fethullahçılar, Türkiye’nin tek özel istihbarat örgütüne sahiptirler. Devletin istihbarat birimlerinin tüm olanaklarını kullanan; gizli bilgilerin tamamını elde eden bu yasadışı örgüt, gerek kendi “hasım”ları ve gerekse, hedef siyasiler, gazeteciler, mafya babaları, bürokratlar, akademisyenler, askerler ve diğer önemli meslek mensuplarının “açıklarını” içeren, şantaj malzemesi olarak kullanılabilecek her türlü görsel ve işitsel bant kayıtlarından, bu kayıtlara ait çözümlerden, fotoğraflardan her türlü resmi belgeye, hatta kişisel anekdotlara kadar her şeyi içeren bir arşive de sahip bulunmaktadırlar. Parayla satın alamadıkları, hatta korkutamadıkları “hasım”larına karşı, çarpıtılmış, fabrikasyon bilgi ve belge tanzimi de bu örgütün ilgi ve uzmanlı alanı içindedir…

Daha dün, TBMM, AB ve ABD’nin dayatmaları sonucunda, 30.000’den fazla vatandaşımızın ölümünden, yüz milyarlarca dolarlık ekonomik kayıptan sorumlu Abdullah Öcalan için “idamı kaldıran” ve Türkiye’nin ulus-devlet özelliği temellerine dinamit koyan bir uyum yasa paketini kabul etmiştir. Hukukun temel kuralıdır, kişiler için yasa çıkarılamaz. Ne ABD ne de herhangi bir AB ülkesi, kendi iç hukuku ile ilgili dış dayatmalara izin vermez, veremez. Bu olguya rağmen Batılı ülkeler, bağımsız Türk yargısına, söz konusu müdahale ile kabaca tecavüzde bulunmuştur. Hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı ilkelerinin bu şekilde çiğnenmesiyle, artık yeni dış müdahalelere de resmen yol açılmıştır. Bu zafiyeti sergileyen TBMM üyelerinin, Abdullah Öcalan için ne zaman “af” çıkaracakları, hiç şüphesiz henüz bilinmiyor. Ama bu arada Fethullahçıların beklentisi de ortaya çıkıyor: Fethullah Gülen, aynı dayatmacılıkla, belki yarın, tıpkı Humeyni gibi ve Humeyni işleviyle Türkiye’ye döndürülürse?! Acaba TBMM ya da Hükûmet, hayır mı diyecek?! Türkiye’deki tüm ulusalcıları, Fethullahçı tehlikeye karşı çok geç olmadan birlikte hareket etmeye; istihbarat birimlerindeki Fethullahçı unsurların temizlenmesi için kamuoyu oluşturmaya çağırıyorum

Dr. Necip Hablemitoğlu, 5 Ağustos 2002’de son noktasını koyduğu bu kitaptan aylar sonra suikaste uğradı. Failleri hala bulunamadı!

Asıl soru 15 yıldır FETÖ’nün her şeyi ortadayken, sorumluluk sahibi olanlar ne yapmış ve ne yapmamışlardır? Adalet, önce bu sorunun cevabını aramalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları