Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Kitabına uydurmak

PKK terör örgütü elemanlarının yurtdışına çıkması konusunda çeşitli açıklamalar yapılmıştır. Ancak siyasi bir tercih olan bu eylemin hukuki boyutu üzerindeki beyanlar çelişki yarattığından, durum henüz bir netliğe ulaşamamıştır.
“Geldikleri gibi giderler” , “silahlarını bırakıp gidecekler” , “suça karışmamış olanlar pişmanlık yasasından istifade ederek kalacaklar” söylemleri henüz işlerlik kazanmamıştır. Bu konuda muhtelif yorumlar bulunmakta, ancak güvenlik güçlerinin davranış tarzı halen belirsizliğini korumaktadır. TSK’nın yazılı direktif istediği dahi ifade edilmektedir.


***


Teröristlerin sınırdan girişleri ve içerideki mevcudiyetleri görülmediğinden, sayıları da bilinmediğinden, çıkışlarından da emin olunamayacaktır. Görünmeden gideceklerine göre silahlı olup olmadıkları da bilinemeyecektir. Aslında teröristlerin yeniden silahlanması hususunda bir sıkıntıyla karşılaşacakları da beklenmemektedir. Önemli olan, suçluların kaçışına/gidişine göz yumulması, konunun hukuka aykırılığıdır. Ancak geçenlerde kaçakçıların katırlarla sınırdan girişinde yaşananlar, bize yasaların yönetim tarafından, istendiğinde dikkate alınmayabileceği işaretini de vermektedir.
Halen çekilmede güvenlik güçlerinin müdahale etmemesi için hukuki bir durum oluşturulmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda yönetimin, TBMM’nin terörle mücadelede TSK’nın yurtdışında kullanılması için verdiği, hükümetin TSK’ya devrettiği ve halen sadece havadan yapılan operasyonda kullanılan yetkinin geri alarak, teröristlerin sınır ötesine geçtikten sonraki güvenliklerinin sağlanabileceğini düşündüğü söylenebilir.
Yurt içindeki güvenlikten ise İçişleri Bakanlığı sorumludur. TSK’nın bu konuya katılımı, valiliklerin elindeki güvenlik gücünün terörle mücadelede yeterli olmamasından ötürü, garnizondaki TSK’dan istediği takviyeden dolayıdır. Ancak bu konu süreklilik kazanmıştır. Bu kapsamda hükümetin, İçişleri Bakanlığı’na vereceği talimatla takviye talep ettirmemesi, böylece TSK’nın çekilmede, kışla ve civarı eğitim alanından dışarı çıkmayarak operasyon yapmamasını sağlaması düşünülebilir. Sınır birlikleri ve karakolların müdahale etmemesi için de, zaten geldikleri gibi görünmeden gidecekleri söz konusu olduğuna göre, TSK’nın görev tanımında değişiklik yapılması da dahil, başka yöntemler bulunabilir. Yani işlerin, uysa da uymasa da, kitabına uydurulması sağlanabilir. Halen güvenlik güçlerinin teröriste rastlamaması da manidardır.


***


Ancak bu yaklaşımlarda Anayasanın 137. Maddesini hatırlamakta fayda görülmektedir. Madde 137 “Kanunsuz emir: Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz. Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilemez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.” demektedir. Ayrıca diğer kanunlar ve Askeri İç hizmet Kanunu da dikkate alınmalıdır.


***


Yönetim tarafından “barış süreci” olarak adlandırılan, barış olsun, analar ağlamasın argümanı üzerine oturtulmaya çalışılan ve toplumun kabullenmesi için her yönden yoğun propagandayla desteklenen süreç devam etmektedir. Ancak bu sürecin kapsamı açıklanmamakta, sadece kabul görmesi istenmekte, kervanın yolda dizilmesi ve kamuoyunun hazmetme kapasitesi göz önünde tutularak baskı artırılmakta, bazen de gündem değiştirilerek dikkatlerin saptırılmasına çalışılmaktadır. Ancak bu çabalara rağmen, akil insanlara gösterilen tepkiler de dahil, çözüm sürecinin içeriğine, usulüne ve şekline inanmadıkları için destek vermeyenlerin sesi, yine de gündemde olmaktadır. Bu sesin duyulmaması ve yayılmaması için medya üzerindeki baskı da artarak sürdürülmekte, ne olduğu anlatılmadan destek aranmaya çalışılmaktadır. Zorlamalarla bir yere varılamayacağı dikkate alınmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları