"Kışla yok, dâire yok, medrese yok, mektep yok"
Yeni askerlik sistemi ve kalıcı hale getirilmesi planlanan bedelli askerlik ile ilgili bir türlü fırsat bulup yazamadım. Ancak, dün 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü'nün internet sitesinde emekli Amiral Ergun Mengi'nin, "Osmanlı'dan Beri Bedelli Askerlik" başlıklı harika makalesini okuyunca bir ertelemeye daha tahammül kalmadı.
Ergun Mengi'nin makalesinin tamamını 21,Yüzyıl Türkiye Enstitüsü'nün internet sitesinden mutlaka okumanızı öneririm. Yerimizin yettiği kadarıyla bazı alıntılar yapacağım. Mengi, makalesine, "Osmanlı'nın ilk zamanlarında Ordu 'Gazi' adı verilen askerlerden oluşmaktaydı. Ancak bu askerlerin Osmanlı beyleri ve komutanlar yerine şeyh ve dervişlerine bağlı olması ciddi bir güvensizlik yaratmıştır. Bu nedenle 1. Murat (1359-1389) merkezde Kapı Kulu, eyaletlerde ise Tımarlı Sipahi adıyla yeni bir askerî sistem kurmuştur" diye başlıyor ve Osmanlı'da askerlik sisteminin gidişatını anlattıktan sonra geliyor bedelliye;
"1839'da Tanzimat Fermanı'yla 'askerlik hizmetinin halkın vatan borcu olduğu ve her şehirden uygun bir usulle ve sırayla alınması' esası getirilmiştir. Böylelikle Avrupa'dan 121 yıl sonra (Fransa, Prusya, Avusturya ve Rusya) mecburi askerlik sistemine geçilmiştir.
1843'de 'Tensîkât-ı Celile-î Askeriye Kanunuyla' beş yılı muvazzaf, yedi yılı rediflik olmak üzere on iki yıllık mecburi askerlik süresi getirilmiştir. Askere almada çıkan aksaklıklar nedeniyle, 1846'da 'Kanunname-i Askeriye' ve 'Bedelli Islahat Fermanıyla' asker ihtiyacını karşılamak üzere 'Kur'a Kanunnamesi' olarak bilinen kura düzeni getirilmiştir. Mecburi askerliğe seçilenler kura ile belirlenmeye başlanmıştır. Ancak, mecburi askerlikten İstanbul'da doğanlar (Anadolu'da yaşasa dahi), Padişah Hizmetinde 14 yıldan fazla çalışanlar, Mekke ve Medine halkı, Müslüman olmasına rağmen Arnavutluk, Bosna-Hersek Irak Arabistan halkı, müftüler, hâkimler, imam, hatip, müezzin, şeyh ve çocukları, medrese öğrencileri, üst düzey bürokrasisi, ailesine bakacak kimsesi olmayanlar, dul kadınların tek çocukları vb. bazı zümrelere muaf tutulmuştur.
Başlangıçta sadece Müslüman Türklere mecburi olan askerlikte, bedelli anlayışı, bugünkü tanımına da uygun olarak, işte bu kura sistemiyle askerlik hayatımıza girmiştir. Kurada ismi çıkan kişinin, kendi yerine 'bedel-i şahsi' adıyla bir başkasını askere göndermesi mümkün olduğu gibi, 50 altın "bedel-i nakdi" ödemek suretiyle askerlik vazifesini bedeli karşılığı yerine getirmesi de mümkün kılınmıştır.
Namık Kemal'in isyanı
1855 tarihli bir kararnâme ile, vatandaşlık hukuku gereği gayrimüslimlerden cizye vergisinin kaldırıldığı, gayrimüslimlerin de Müslümanlar gibi askerlikle mükellef tutulacağı açıklanmıştır. Ancak, Hıristiyan halk askerlik yapmaya pek niyetli olmadığı için, 'bedel-i nakdi' ödeyerek, fiilen askerlik yapmama yolunu tercih etmiştir.
Vatan Şairi Namık Kemal, Hadika Gazetesi'nde yayımladığı 'Eşitlik' başlıklı yazısında İstanbul halkı ile taşra halkı arasında mevcut bu eşitsizliğe dikkat çekerken, '...Biz ki Müslümanlar. Vatanımıza hem paramızla hem canımızla hizmet eder. Diğer dinlere sahip vatandaşlarımız yalnız para sarf eder. Acaba bize kavaslık (oklu askerlik) onlara köşe sarraflığı divan-ı kudretten lütfedilmiş bir hizmet midir? Biz İstanbullular asker vermeyiz, vergi vermeyiz; Anadolu'da-Rumeli'deki vatandaşlarımız ki vergi verirler, asker verirler' der. Namık Kemal "Biz İstemesek Zelil Olmazdık" başlıklı diğer bir yazısında da hükümete "İstanbul ahalisiyiz; bu meskenette, hizmetkârlık iptilası devam ettikçe adeta vatanımızın kalbindeki yaralara peyda olmuş kurtçuk hükmünde kalacağız. Canlarıyla vatanı koruyanların yüzüne ne yüzle bakacağız' şeklinde seslenmektedir.
31 Mart vakasından sonra, 1909'da yapılan ahz-ı Asker (askere Alma) düzenlemesiyle, askerlikten muaf tutulan kesimler de askere alınma kurasına dahil edildiler. Ancak bedelli devam etmiştir.
Birinci Dünya Savaşı'nın ayak sesleri duyulunca, 12 Mayıs 1914'te 'Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-ı Muvakkatı' adıyla geçici bir askere alma kanunu çıkarıldı. Bu kanunla kura ve bedelli kaldırıldı ve herkes için zorunlu askerlik getirildi. Kanunun birinci maddesine göre 'Osmanlı hanedanının üyeleri dışında kalan tüm tebaa için askerlik hizmeti zorunlu kılınmıştır'. 18 ile 45 yaş arasındaki her erkek askerlik yapmakla mükellefti. Bu uygulama çok sayıda asker kaçağına neden olmuş ve I. Dünya Savaşı içinde yakalanan asker kaçaklarının mahkemesiz infaz edilmesi konusunda ferman dahi çıkarılmıştır. Cumhuriyet Döneminde, 1927'de kabul edilen askerlik kanunu yapılan bazı değişiklikle günümüze kadar sorunsuz ve bedelsiz uygulanmıştır.
Ancak, gerekçeleri tam olarak izah edilememekle birlikte, ilk bedelli askerlik uygulaması 1987 yılında Turgut Özal tarafından başlatılmıştır."
Yazının sonunu da şöyle bağlamış Ergun Mengi;
"Halkın bağrından çıkan Türk Ordusunun, bedelli konusunda alınan son karar ve bugüne kadar ki bedelli uygulamaları kapsamında Yavuz, Kanuni ve III. Murat zamanında verilen imtiyazlarla bozulan Yeniçeri Ocağıyla aynı duruma düşmesinden endişe duyulmaktadır. Yazıyı Mehmet Akif Ersoy'un ordunun bozulması nedeniyle yazdığı dörtlüklerle bitirelim.
Kışla yok, dâire yok, medrese yok, mektep yok;
Ne kılıç var, ne kalem... Her ne sorarsan, hep yok!
Kalmamış terbiye askerde. Nasıl kalsın ki?
Birinin ömrü mülâzımlıkta (Teğmenlikte) geçerken öteki,
Daha mektepte iken tayy-ı merâtible (Basamakları atlayarak) ferîk (paşa)
Bir müşirlik mi var? Allâhu veliyyü't-tevfîk (Allah Yolunu açık etsin)
Hele ilmiyye (Bilim) bayâğdan (basitden) da aşağ bir turşu!
Bâb-ı Fetvâ (Fetva Kapısı) denilen dâire ümmî (cahil) koğuşu.
Anne karnından icâzetlidir, ecdâda çeker;
Yürüsün, bir de sarık, al sana kàdîasker (Askeri hâkim)"