Kısaca Merkez Bankası vakası…

Bağımsız kurum/kurul/kuruluşlara talimat vermemem, veremem gerekiyordu verdim oldu;

Misal, iliksiz cübbesini iliklemeye kalkan yargıçlar ihya oldu.

***

"Ya olmazsa" mı?

Misal, sırf "bana yakın" diye, "laf dinler" diye, "sözümden çıkmaz" diye "atattığım" bir "bürokratım", bulunduğu makamın "adının bağımsız" olmasına aldanıp, kendisini rolüne fazla kaptırıp sahiden de "bağımsızmış gibi" davranmaya başladığında, talimatlarıma uymamaya yahut uymakta nazlanmaya başladığında mı?

O zaman da…

Yasada açıkça düzenlenmiş konularda KHK çıkarmamam gerekiyordu ama çıkardım, oldu.

Yasada açıkça düzenlenmiş konularla KHK arasında bir çelişki varsa kanuna uymam, uygulamam gerekiyordu ama KHK'yı uygulattım oldu.

Kanuna göreve görevden alamayacağım bir pozisyonda oturuyordu, dokunamazdım ama aldım oldu.

***

Bundan sonra mı?

Kendini dokunulmaz zanneden, uzmanlık, profesyonellik, kurumsal çıkar, milli menfaat yahut herhangi bir başka gerekçeyle "direnme hakkı"na sahip olduğu yanılgısına düşen, denetim, fren veya başka bir kontrol mekanizmasını işletebileceğini sanan, buna cüret eden, "Çetinkaya" olmaz "çetin ceviz" olur; her kim olursa ibret olsun! Günün sonunda, bulunur elbet hepsinin "Uysal" bir alternatifi mutlaka!

"Katılım bankacılığından geliyor, geleceğimize hakim" diye, "en genç" ünvanıyla parlatarak getirdiğim oğlum sana söylüyorum; damadım sen anla!

Durun yahu şaka…

Damadım dediysem heyecanlanmayın hemen diğer sözde "bağımsız" kurumları, kurulları, kuruluşları yönetenler babında…

BİR KERE DAHA: RABİA NAZ'A NE OLDU?

Çocuğunuz ölüyor; 11 yaşında… 12 olsa, 13 olsa, 5, 6, 9, 15, 30 olsa da fark etmez ya, bilin diye yazıyoruz böyle "daha 11 yaşında";

Okuldan çıkıyor…

Annesinin iş yerine uğruyor…

Oradan evine dönmüş olması gereken saatten 10-15 dakika sonra evininin önünde yerde yatarken bulunuyor. 112 aranıyor, ambulans geliyor, hastaneye kaldırılıyor, kurtarılamıyor…

Ölüyor.

***

İlk açıklama "intihar ettiği" yönünde;

11 yaşında.

***

Trabzon'dan alınan Adli Tıp raporuna göre ölüm sebebi "bedensel travma"

Hacettepe Üniversitesi'nin raporuna göre trafik kazası; araç çarpması…

Evine dönmüş olması gereken saatte civardaki bir metruk binanın yakınında görüldüğü iddiası var; söz konusu binada yapılan incelemede DNA'sına rastlanmadığı söyleniyor. Ama başka bir kadının DNA'sı var.

Kim?

Cevap yok.

Belediye, incelemenin ardından, soruşturmasının bitmesini beklemeden o metre binayı yıkıyor.

Neden?

Cevap yok.

Atardamarında düşmeyle oluşamayacak şekilde kesik olduğu söyleniyor…

Pantolonda, ayakkabıda kan varken, kan boşalması gereken ayakta bir damla kan olmadığı, "temizlenmiş gibi" durduğu söyleniyor…

Okul çantasının, "bir el" tarafından sonradan olay yerine getirildiği söyleniyor…

Olay günü, olay mahalinden hızla geçen bir siyah arabadan bahsediliyor; en yakındaki oto yıkamada o gün sadece siyah bir aracın yıkamaya geldiği söyleniyor… O siyah arabanın iktidar partisi mensubu yerel yöneticilerin "bir yakini(!)" kartını taşıyanlara (yeğenlerine) ait olduğu söyleniyor…

Ambulansın kamera kayıtlarının silindiği söyleniyor…

İktidar partisine mensup bir milletvekilinin soruşturmaya müdahale ettiği söyleniyor…

En tuhafı; iktidar partisi ve ortağının oylarıyla TBMM küçük bir kız çocuğunun kuşkulu ölümünü araştırmayı red ediyor!

***

Siz "baba" olsanız… "Anne" olsanız… Bu çelişkilerin peşine düşmez, oluşan şüpheleri gidermeye çalışmaz ve gerçeğe ulaşmak istemez misiniz?

Kızınıza "ne oldu" bilmek ve varsa bir faili, sorumlusu hesap sormak istemez misiniz?

11 yaşında ölen veya öldürülen Rabia Naz'ın babası da bunu istiyor. En doğal, en haklı tavırla, bunu yapmaya çalışıyor; resmi olarak "akıl hastası" muamelesine uğramak da dahil son 1 yıldır başına gelmeyen kalmıyor.

Evladını kaybetmiş bir baba pekala aklını da yitirebilir ama elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin, bir babanın, evladının ne şekilde öldüğünü ortaya çıkarma çabası bir akıl kaybı emaresi midir?

Evlat acısını itibarsızlaştırmayı da kapsayacak denli organize bir koruma mekanizması "kimin", "nesi" için oluşturulmuş olabilir?

SORU-YORUM

Dün, ODTÜ'deki kıyım ve kanunsuzluğa karşı CHP'li vekillerin "hukuksuzluk" isyanı ve belediyenin direnişini izlerken sormadan edemedim: ya Ankara'yı hâlâ Melih Gökçek yönetiyor olsaydı?

Yazarın Diğer Yazıları