Kırım ve ötesi
Kırım bizim tarihimizde, edebiyatımızda, musikimizde yaşayan, yürek yakan hatıramızdır. Ne yazık ki tarihimizin bize çizdiği muhteşem çerçeveyi omuzlayacak güçte olamadığımız için savrulup duruyoruz... Libya’da, Irak’ta, Suriye’de olanlar Kırım’da olacaklar hep kaderin bize yüklediği görevin şuurunda olmadığımızın ifadesi değil mi?
Bu dağ gibi sorunları iç politikada görüşmüyor, ele almıyoruz. Yaklaşan seçim için yapılan konuşmaları dinledikçe iktidarın takip ettiği stratejiyi gördükçe “vah Türkiye’m vah!” dememek mümkün mü? İktidar kavga çıkarmak, kavgayı hazırlamak yeri değildir. Ne yazık ki R.T. Erdoğan kendisini çatışma çıkarmakla adeta görevli sayıyor. Bugün hepimizin tanıdığı üslubu; “camide içki içtiler, benim başörtülü bacıma saldırdılar” gibi halkın hassasiyeti olan konularda kin tohumları ekiyor. Memleket boydan boya patlamaya hazır bomba gibi. Diğer acı bir gelişme bölücülüğe tanınan engin hoşgörü ile polise “karakoldan dışarı çıkma”, askere “kışladan çıkma” emri verilerek Güneydoğu’da devlet otoritesi, güvenlik tamamen PKK’ya terk edilmiş durumdadır. Vatandaş devlet güvencesinden mahrumdur. Korunulan teröristlerin insafına terk edilmiştir. PKK devlet otoritesini kullanıyor. Devletine bağlı vatandaş bu tablo karşısında öfkeden çılgına dönmez mi?
İktidar yolsuzluk takibatı başladığında; adaleti saygıyla takip etse ne kaybederdi? Volkanlar gibi kükreyip 10 bin tayin yapmak makul karşılanabilir bir öfke midir? Yoksa bir korkunun ifadesi midir? İşte bu tavır ülkeyi telafisi güç bir kavgaya, kutuplaşmaya getirmiştir.
Ne gariptir Kıbrıs üzerine yeni bir oyun kondu. Hükümetin konuşmadığı, basının sustuğu bu tezgâhta Kıbrıs civarındaki gaz ve petrol yatakları Türk kesiminden kaçırılıp, gasp ediliyor. Aman dikkat, II. Annan Planı’nın oyununa gelmeyelim derken Kırım gündeme düştü.
Ukrayna, AB taraftarları ile Rusya yanlıları arasında uzun süredir devam eden, dışarıdan tezgâhlanan bir kavgayı yaşıyordu. Başka örneklerini de gördüğümüz gibi, Marksist plancı ekonomiden, serbest piyasa ekonomisine geçiş Ukrayna için kolay olmadı. Buğday üretimi ve pazarlamasındaki sıkıntılar, Rus doğal gazının yükselen fiyatı, ağırlaşan dış ticaret açığı, yükselen enflasyon halkı iyice bunalttı. Cumhurbaşkanı Yanukoviç, çeşitli suistimal iddiaları ile yıpranan şahsiyeti ve halka rağmen Rusya ile bütünleşmeli(!) deyince, sosyal yapı patladı. Yanukoviç kaçtı. AB yanlıları Ukrayna’da galip geldiler. Ancak Rusya’nın Ukrayna’dan kopması, vazgeçmesi çıkarları gereği hiç de kolay değil. Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti, Rusya için vazgeçilemez bir stratejik öneme haiz. Buradaki Sivastopol Limanı’nda Rusya’nın Karadeniz donanması bulunuyor ve Rusya’nın Karadeniz’e çıkış noktası ağırlıklı olarak Sivastopol oluyor.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne(1936) göre belirli bir tonajın üstündeki askeri gemiler Boğazlardan Karadeniz’e geçemez. Montrö Sözleşmesi dünya üzerinde bitmeyen emperyalist savaşta; Türkiye için dikkatle korunması gereken bir güvenlik seddidir. Rusya Gürcistan’ı işgal ederken Montrö korundu. Bugün de korunmalı, tonajı uymayan Amerikan gemilerinin Karadeniz’e açılmasına izin verilmemelidir.
Kırım’daki Tatar Türk varlığı için yapmamız gerekenleri cesaretle yerine getirmeliyiz. Bunların başında Rusya ile şahsiyet çizgisinde yapacağımız görüşmelerle Kırım Türklüğünü güvenceye kavuşturmak gelmelidir. Amerika’nın oyuncağı olarak Irak’ta yediğimiz darbeler, Suriye’de aldığımız yaralar gözler önündedir. Kırım’ın Rusya tarafından işgali şimdilik uyumuş görünüyor. ABD ve AB’nin kesin tavrı ve Rusya ile yürüttükleri gizli pazarlıklar Kırım’ın kaderinde etkili olacaktır. Ancak Kırım’ın Rusya için ne kadar büyük bir öneme haiz olduğu göz ardı edilmemelidir. Tartus Limanı ile Akdeniz’e açılan Rusya’nın Suriye konusunda takip ettiği çizgi, yaşanabilecekler açısından en yakın örnektir.
Türkiye “Türk Varlığı”nı bilen, tanıyan, Türk kültürü ile yoğrulmuş kadroları iktidar yaptığı zaman; dünya Türklüğünün kültür, ekonomi ve siyaset alanında bir dev olduğunu görecektir. Yaklaşan seçimler, milli egemenliğin “bu vatanın milli kimlik ve şuur sahibi” evlatlara tesliminin ilk adımı olmalıdır. Büyük hedeflere daima ilk adımla koşulur.