Kim sızdırdı?
Kim sızdırdıysa sızdırdı. O kadar önemli değil. Önemli olan Öcalan ile BDP temsilcilerinin görüşme tutanaklarının sızmış olması ve gerçeklerin ortaya çıkmasıdır. Doğruların kamuoyu tarafından öğrenilmesinden rahatsız olanlar bu durumu bir sabotaj, hatta ihanet olarak görmekte ve göstermeye çalışmaktadırlar. Sızdıranları sorumsuzlukla suçlamakta, yapılacakların önünde bir engel olduğunu düşünmektedirler. Yönetimin yanı sıra BDP temsilcileri de bu durumdan rahatsız olmuş, hatta bunu bir tedbirsizlik olarak gördüklerini de ifade etmişlerdir.
Konuya tepkinin nedeninin, tutanaklardaki konuların Türk Milleti’nin sahip olduğu değerlerden bir kısmının yok sayılması veya kaybedilmesi anlamına gelmesinden ve böyle bir duruma kamuoyunun henüz hazır olmadığından kaynaklandığı değerlendirilmektedir. Diğer taraftan tepkiye, tutanaklarda yer alan, yönetimin öngördüğü başkanlık sistemine, diğer muhalefet partilerinin olumsuz yaklaşmalarının, dolayısıyla BDP’yle işbirliği yapılması zaruretinin olması ve bunun da çözüm süreci aşamasında verilecek tavizlerle mümkün olabileceğinin açığa çıkmasının sebep olduğu da kıymetlendirilmektedir. Bilindiği üzere “İmralı süreci” veya “Çözüm süreci” olarak nitelendirilen duruma kamuoyunu alıştırmak için yoğun bir propaganda faaliyeti sürdürülmektedir.
***
Kandil’in bu süreçte son derece tehditkâr bir tavır takındığını da belirtmekte yarar görülmektedir. Karayılan, olmadıkları kadar güçlüyüz diyebilmekte, istedikleri gibi sonuç olmazsa savaşmaya hazır olduklarını ifade etmektedir. Bu durum, çözüm süreci denen konunun yanlış bir stratejiye oturtulduğunu, bundan sonra yapılabilecek taktik değişiklerin, stratejinin doğası gereği, yapılan bu yanlışlığı düzeltemeyeceğini göstermektedir. Çünkü terör örgütü askeri anlamda mağlup edilerek etkisiz duruma getirilmeden başlatılacak bir süreçte, pazarlıkta güçlü taraf terör örgütü olacak ve tavizler verilmeden çözüme yanaşmayacaktır. Terör örgütünün etkisiz hale gelmeden sınır dışına çıkmasını ve silahını bırakmasını, bir karşılığı olmadan beklemek doğru bir yaklaşım tarzı olamaz.
***
Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarının bir kimliği vardır. Kimliği olmayan bir ülke vatandaşı olamaz. Bu kimliğin adı da “Türk” tür. “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı” bir kimlik değil, bir tariftir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ahaliye de etnik, mezhep ve hiçbir farklılık gözetilmeden “Türk Milleti” denmiştir. Anayasadaki bu ifadelerin değişmesi veya kaldırılarak yok sayılması kabul edilemez. “Bu millet” olarak ifade edilen ve adının söylenmesinden sürekli olarak kaçınılan bu milletin bir adı vardır. O da “Türk Milleti” dir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi olan “ulus devlet” anlayışından vazgeçilmesi de söz konusu olamaz.
***
Terörü sona erdirmek ve anaların ağlamasını durdurmak adına çözüm süreci olarak sunulmaya çalışılan projenin içinde, karşılık olarak Türk ve Türk Milleti kavramlarının yok edilmesi, genel af, ana dilde eğitim ve özerklik kapsamında yerel yönetimlerin güçlendirilmesi konularının yer alacağı, böylece ayrı bir millet oluşturulmasına imkân tanınacağı anlaşılmaktadır. Bu safhada, bölünmeye müsaade edilmeyeceği anlamında, şimdilik ayrı bir toprak parçası oluşturulması söz konusu olmayabilir. Ancak ortaya konmaya çalışılan durumun milleti böleceğini ve 90 yıllık değerlerimizden vazgeçileceğini de bilmekte yarar görülmektedir.
***
Bu açıklamaların ışığı altında, görüşme tutanaklarının sızmasının, hakikatlerin görülerek kamuoyunun aydınlanması açısından faydalı olduğu düşünülmektedir. Ancak bunun açığa çıkmasının da henüz yoğun propagandaya rağmen olacakları kabule hazır duruma getirilemeyen toplum üzerinde, kendileri açısından etkili olamama endişesi yarattığını ve ortaya çıkan hırçın davranışların sebebinin de buna dayandığını söylemek mümkündür.