Kıllı tereyağı!
Bugün büyük ihtimalle “Çatı aday” için önerilen isimleri konuşacağız amma, biz, kaldığımız, daha doğrusu Sayın Erdoğan’ın dünden bugüne bıraktığı ve övündüğü Türkiye’yi anlatmaya devam edeceğiz.
“Kimse karışmasın” diyor Başbakan Erdoğan, “Elçilik görevlilerimizi, IŞİD’in elinden tereyağından kıl çeker gibi alacağız!”
Bu durumda “kıl” kim oluyor, “tereyağı” kim, onu tartışacak değiliz. Yalnız ortada bir “tereyağından kıl çeker gibi alma” işi varsa o da, IŞİD’in yaptığıdır.
Onlar, Başkonsolos dâhil, konsolosluktaki 49 Türk’ü tereyağından kıl çeker gibi Ankara’dakilerin ruhu duymadan alıp gidiverdiler. Yani elin teröristi en az beş bin yıllık tarihi olan Türk milletine pabucu ters giydirdi. Çünkü iktidarda tarihe sırtını dönenler ve hatta tarihten intikam almak isteyenler vardı. O kadar ki, IŞİD’in Türkiye Cumhuriyeti dendi mi aklına gelenler ile Türkiye’yi yönetenlerin Türkiye Cumhuriyeti dendi mi aklına gelenler arasında o kadar ortak noktalar vardı ki...
“Kıl” ve “tereyağı” işine dönecek olursak, bir devletin yahut bir kişinin tereyağından kıl çeker gibi bir operasyon yapabilmesi için inisiyatifin kendi elinde olması gerekir. Nitekim 1986’dan 1998’e kadar 84’ü Mehmetçik 134 kişinin şehit edilmesinin müsebbibi “Parmaksız Zeki” kod adlı Şemdin Sakık’ı 13 Nisan 1998’de korumaları ile birlikte Dohuk Erbil kara yolu üzerinde izlerken Peşmerge kıyafetli Türk Özel Kuvvetleri, tereyağından kıl çeker gibi paketleyip Türkiye’ye getirivermişlerdi.
Türkiye, IŞİD’in elindeki 49 Türk “rehine” ve 100 civarındaki Türk vatandaşını tereyağından kıl çeker gibi değil, ancak, çuvalın içinden kuşburnu çalısı çeker gibi, Türk milletinin topyekûn canını acıta acıta çekip alabilecek, o da alabilirse...
IŞİD Musul Konsolosluğu’nu Çarşamba günü bastı. O gün bugündür 49 kişi “esir” muamelesi görüyor. Yarın hafta doluyor. Ağır ve zor ameliyatlar işte böyle uzun sürer ve emin olunuz IŞİD’in sebep olduğu bu ameliyatın nekâhatı çok daha uzun sürecek.
Böyle olacağının işaretleri hükümet ve askerî kanattan yapılan peş peşe açıklamalardan da verilip durmakta.
Söylediklerine yaşananlar mihengine vurmadan kabul edecek olsak...
ABD’nin BOP’u gereği Suriye’de rejimi değiştirmeye kalkan ve bir hafta içerisinde Emevi Camii’nde Cuma namazı kılma hayalleri kuran Erdoğan-Davutoğlu ikilisi sanki Esad muhaliflerine hiç destek vermemişler, sanki TIR’larla rejime karşı savaşanlara “insani yardım” dedikleri, bu ne biçim insani yardım ise üzerini açıp Türk ve dünya kamuoyuna gösteremedikleri yardımları, sanki hiç yapmamışlar...
Hatırlarsınız o günlerde Erdoğan, “Bu TIR’larda ne vardı?” diye soranları da her zaman yaptığı gibi “Vatan hainliği” ile suçlamış ve “Bunlar Suriye’deki Türkmenlere götürülüyor” diyerek, milleti milliyetçi damarından yakalayıvermişti. Halk tam, “Yahu MİT bir işin içinde, Esad’ın namlularından korunsunlar diye Suriye’deki Türklere silah gönderiyor, bu açıklanır mı, muhalefet de amma hain” demeye başlamışken Suriye’deki Türkmenler, “Bize ne TIR, ne yardım, hiçbir şey gelmedi” deyivermişlerdi...
Ama olsun, Erdoğan her zaman haklıdır. Şimdi de, “Yazmayın, çizmeyin. IŞİD’i öfkelendiriyorsunuz” diye gazetecileri suçluyor. Amma kendisi söylemedik şey bırakmadı, bırakmıyor. IŞİD, Musul Konsolosluğumuzu basacak, bu yazılmayacak. IŞİD, Musul dâhil bütün Türkmen bölgelerini ele geçirecek, Türkmenler kendilerini tarihten silmek isteyen Barzani’nin merhametine sığınacak, gazeteci bunu yazmayacak, yorumlamayacak, IŞİD yüzlerce sivili “Siz Şii’siniz” diye katledecek, gazeteci üç maymunları oynayacak... Erdoğan, çoktan çıkmış “mezhep savaşı” için “mezhep savaşı çıkabilir” diye muazzam öngörüde bulunacak yazar çizer takımı, “Günaydın, siz uyurken Üsküdar’da sabah oldu” demeyecek..
Sayın Başbakan “Hâkim” oluyor, “Savcı” oluyor, dünyanın en zengin başbakanlarından biri oluyor, tutuyor bir de gazeteciliğe soyunuyor, bütün gazetelerin genel yayın yönetmeni olmaya çalışıyor.
Sayın Başbakan, her şeyi birden olmak zorunda mısınız? Üstelik zaten basılı ve görüntülü Türk medyasının yüzde 80’inin genel yayın yönetmeni değil misiniz?