Kıbrıs'ta Yeni Bir Dönem mi?
Toplumlararası görüşmelerin sonuncusu, 9-11 Ocak 2017'de Cenevre ve Crans Montana'da yapıldı. AKP iktidarının desteğindeki KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, öylesine tavizler veriyordu ki, "yoksa milli davamız Kıbrıs'ı kaybediyor muyuz diye endişelenmeye başladık. Bunun üzerine Milli Düşünce Genel Merkezi (MDM) olarak harekete geçtik. Türkiye Barolar Birliği ile görüşerek, Birlikte Türk Milletiyiz topluluğunun da katılımıyla 5 Ocak 2017'de İstanbul Marmara Otelinde bir panel gerçekleştirdik. Panelde; Batı ve Türkiye kamuoyunda etkisinin büyük olacağını düşündüğümüz eski TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk, ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, E. Büyükelçi Şükrü Elekdağ ve E. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile Türkiye'nin en büyük hukuk kurumu Başkanı Prof. Dr. Feyzioğlu ve MDM Genel Başkanı bendeniz konuştuk.
Panelde ülkemizin seçkin şahsiyetlerinin ortaya koyduğu görüşler, kısa zamanda yurt içinde ve dışında öylesine etkili oldu ki, biz bile inanamadık. Nitekim ilk sonucu, 12 Ocak'ta ABD, İngiltere ve AB'nin de araya girmesiyle, BM gözetiminde sürdürülecek müzakerelerin başlamadan dağılması oldu.
Konuşmacılar Akıncı'ya yetkisini aşmamasını, Garanti ve İttifak Anlaşmaları, Ada'da bulunan Türk askeri, toprak meselesi, Güzelyurt ve Karpaz gibi önemli konularda taviz vermekten kaçınmasını hatırlattılar. "Kıbrıs Türkü'nün büyük önderi Rauf Denktaş, Kıbrıs'ta adil, dengeli ve kalıcı bir çözümün olmazsa olmaz şartlarının, kendisinin Birleşmiş Milletlere de tescil ettirdiği gibi siyasi eşitlik, eşit egemenlik ve iki kesimlilik ilkeleri olduğunu" vurguladılar.
Yunan - Rum tarafının amacının adaya bütünüyle el koymak olduğuna, Yunanistan Başbakanı Alexis Çipras'ın "Yunanistan, garantilerin tasfiyesi ve Ada'da tek bir Türk askeri kalmaması ilkesinden geri adım atmayacaktır" beyanı ile GKRY Başkanı Anastasiadis'in, "Anlaşmada Türk askerinin çekilmesine ilişkin takvim... ile garantilerin kaldırılmasına ilişkin düzenlemelerin de yer alacağını..." açıkça söylemeleri, çözümsüzlüğün kaynağının ne olduğunu göstermektedir.
Elekdağ'ın çözüm için ise: " federasyon modelinin Ada'nın sosyolojik gerçeklerine uymadığı kanısındayım. Ayrıca, Rum tarafı, federal model kisvesi altında hep üniter bir sistemi dayatmaya çalışıyor. Kıbrıs'a en iyi çözüm,… iki bağımsız devletin oluşturacağı konfederal bir sistemdir." dedi.
(Okuyucularımız tarihi sunumların tam metnini, elektronik posta ile MDM'den isteyebilirler.)
Kıbrıs'ta yeni dönem
Tavizlere dayalı siyaset, ülkeyi bugünlere getirdi. Meseleyi yakından takip eden uzmanlardan Gözde Kılıç Yaşin'e göre durum şu: "Rum liderler, Ulusal Konsey'lerinin (bağlayıcı olan. SS) kararlarını uygularlar. Kesin karar ise egemenliği paylaşmamak, 1960 hukukuna dönmemek. Egemenlik paylaşılmıyorsa federasyondan da bahsedilemiyor. Federasyon olamıyorsa iki seçenek vardır: KKTC'yi lağvederek Rumların çoğunluk, Türklerin azınlık olduğunu kabul edip Rum idaresindeki mevcut yapıya vatandaşlık haklarından ibaret bir hukuki donanımla girmek ya da mevcut devletin varlığının kabul edilmesi için direnmek. Kıbrıs meselesinin özü budur. 50 yıl boyunca da buydu ama konjonktür Türkiye'yi müzakere masası kurulmasını teşvik etmeye zorluyordu."
Sonuç: Şimdi Türkiye'yi zorlayan konjonktürden bahsedilemeyeceğine göre sürdürülebilir bir çözümü kararlılıkla savunabiliriz. Kıbrıs Türkleri, adada "bağımsız iki devlet, Kıbrıs Türk Devleti ve Kıbrıs Rum Devletini" dillendiriyorlar. Bu, ne kadar gerçekçi olur, düşünmek gerekir. Ama Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin 2. Md.deki "halkların kendi kaderlerini tayin hakkına dayanarak kurulan, 36 yıldır gelişmiş hukuk ve demokrasi ilkelerine göre yaşayan, Türkiye'nin tanıdığı "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti" vardır. Rumların da, Türkiye'nin tanımadığı devleti mevcuttur. Bir devletin meşruiyeti için hukuk ve demokrasiyi benimseyip hayata geçir yeterlidir. Şimdi mesele diplomasinin imkanlarının en geniş şekilde devreye sokularak bu devletin dünyaya açılmasını temindir. Bunun da yolu, tanınmadan geçer.
Hasılı, Türkiye, sözde değil özde kararlılık göstermelidir. Meselâ; 1) 1960'da Türklerin ve Rumların kurduğu, 1963'de Rumların darbeyle yıktığı ortak "Kıbrıs Cumhuriyeti"nin hukukuna sahip çıkmakla, 2) Garanti ve İttifak anlaşmasının, virgülüne dokundurmamakla, 3) Kıbrıs'ta sayıları çok azaldığı söylenen Türk askerinin takviye edilmesiyle, 4) 1974 Barış harekatı ve sonrasında yapılan iki bölgelilik dahil bütün anlaşmaları gündemde tutmakla, 5) KKTC'nin tanınması için aktif bir gayret göstermekle, 6) Suriyeli sığınmacılardan sağlanacak kaynağın KKTC ekonomisinin güçlendirilmesine tahsisi ve vb. yollarla kararlılığımız bütün dünyaya gösterilebilir.
AB, ABD, BM gibi malum merkezlerin estirdiği rüzgarları bekleyerek bir yere varamadık; Aksine çok bedel ödedik. Milli meselemize kendimiz sahip çıkmalıyız.
Dava arkadaşımız, emekli müftü Kamil Hayati Aydın'ı 29 Ağustos 2019 Perşembe günü sonsuzluğa yolcu ettik. Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet, ailesinin ve sevenlerinin başı sağ olsun. Korkusuzdu, gerçek bir Türk Milliyetçisiydi. Kınından çekilmiş kılıçtı, bir daha da girmedi. Ömrü boyunca inandığı gibi yaşadı, mücadele etti ve kimseye baş eğmedi.
Hasılı örnek insandı. Aziz kardeşim, ruhun şad olsun!