Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

“Kıbrıs’ın sesi”

“Kıbrıs Türk’tür” sözü bir slogan değil; sosyolojinin, tarih ve kültürün belirlediği bir gerçektir. 1571’de Akdeniz’in güvenliğini sağlamak için soyguncu Venedik korsanlarının işgalinden kurtarılan Ada, bedeli can ve kanla ödenerek vatan yapılmıştır.
Bu gerçeği rahmetli Dr. Turgut Günay, Kıbrıs Türklüğünün folklorundan verdiği örneklerle ortaya koyuyor. Makalenin Kıbrıs’la ilgili bölümünü köşemize alırken, Günay’ı saygıyla anıyoruz. (1)
“Bir milletin dil kültürünü bir ağaca benzetmek mümkündür. Ağaç, kökleriyle toprağa bağlı olduğu için asıl besinini topraktan alır; coğrafi yapının ve iklim şartlarının elverdiği ölçüde büyük veya küçük bir gövde üzerine kaim olur. Nihayet asıl besinini bu gövde üzerindeki hücrelerde yoğurarak dallarına gönderir ve çiçekleri vasıtasıyla geleceğe tohum bırakır. Dil kültürü de toplu bir ağaç gibi kökleriyle tarihe, gövdesiyle çağa ve çiçekleriyle geleceğe bağlıdır. Bu çiçeklerden elde edilen tohumlar, savaşlarda kazanılan veya tabii ve sosyal şartları bağlı göçler sonucunda seçilen yeni yeni yerleşme alanlarına götürülür ve böylece aynı kaynağa bağlı olmasına rağmen bir ülkenin bütünlüğü içerisinde çeşitli ağız farkları ortaya çıkar. Bu bakımdan Türkçenin farklılığını, Kayseri ağzıyla Muğla ağzı arasındaki farklılık kadar normal karşılamak gerekir. Öbür yandan, Kıbrıs Türk ağzını Anadolu ağızlarına bağlayan unsurlar şaşılacak derecede yoğundur. Söz gelişi Poli’de mahalli bir kelime olarak kullanılan ‘aydınmak’, ‘darılmak’, ‘gücenmek’kelimesini, Burdur, İçel, Antalya, Konya illerimiz ağızlarında, gene Bolvadin’de kullanılan çört ‘beceriksiz’ kelimesini Çankırı, Çorum, Konya, Malatya, Gaziantep illerimiz ağızlarında aynen veya yakın anlamlarda kullanıldığını görmek mümkündür.
Kıbrıs’tan derlenen folklor malzemesi de aynı bağın varlığını ve sağlamlığını ortaya koymaktadır. Söz gelişi:
Minarede ezan var / Etrafında gezen var
Şu Magosa içinde / Ciğerimi ezen var.
dörtlüğünde Magosa’dan Erzurum’a kadar uzanan bir duyuş ve düşünüş çizgisi açık seçik olarak göze çarpmaktadır. Aşağıda sadece bir kaç sesini verebileceğimiz mâni örneklerinin benzerlerini çocukluğumuzdan bu yana hepimiz duymuşuzdur:
Bir taş attım zeytine / Zeytinin irisine
Anne beni çoban et / Kızların sürüsüne,
Dama çıkma baş açık / Her gören olur âşık
Eğer göğnün bendeyse / Bohçanı al yola çık
Denizin kumuyum ben / Balığın puluyum ben
Aç kapıyı koy beni / Allah’ın kuluyum ben
Kıbrıs mâni ve türkülerinde çoğunlukla ayrılık acısı, kavuşma umudu ve çağırış gibi motiflerin işlendiği görülür. Bu durum, Kıbrıs’ın elimizden çıkmasıyla Kıbrıs Türkünün içine düştüğü psikolojiyi yansıtması bakımından önemlidir:
Al salım yeşil salım / Dağları dolaşalım
Aramız derya deniz / Nerede buluşalım.
Mektup yazdım alasın / Okuyup ağlayasın
Mektubunu alınca / Gelesin kalmayasın.
Portakal atışalım/ Beraber kapışalım
Sen ordan gel ben burdan /Girne’de buluşalım.
Dertlerin yeter olur / Ocağın tüter olur
Hele sabret düşmanın / Senden beş beter olur.
Aynı sesin bir noktadan sonra üst perdelere çıkarak Kıbrıs Türkünün koçaklılığını dile getirelim:
Ovalarda demetler / Yerde düşman emekler
Ölürse Rumlar ölsün / Niye ölsünler Türkler.
Ağızları kaparım / Sanma yoldan saparım
Enosis ne demekmiş / Ben Türklüğe taparım.
Sözümüzü, Baf’ta çobanlık yapan 76 yaşındaki Ahmet Raif dedenin bir deyişiyle bağlayalım ve onun dediği gibi bir gün bir daha kopmamasına el ele vermek umudumuzu tekrarlayalım:
Yunanlıların efkârı vatanımızı almaya
İşte geldim vatan için şehit olup kalmaya
Askerim ben köycüğümden yüce dağlar aşarak
Ana baba terk ederek can vermeğe koşarak
Geldim bugün düşmanımı bu toprağa bastırmam
Onun kirli bayrağını vatanıma astırmam
Hey Allah’ım bu ne gündür ana, evlat kesilir
Çocukların kafaları çizme ile ezilir
Çabuk bir yudum su verin bana da içeyim
Allah’ımdan müjde geldi cennetime göçeyim.
Türk neferi tüfengine Allah Allah der sarılır
Karşısında düşman değil dağlar olsa yarılır
Yürüyelim ileriye atlayalım dağ tepe
Patlatalım bombaları şanlar girsin her yere
Koşalım Kıbrıs’a da yetişir bu velvele
Ezan sesi duyulmuyor haç asılmış minbere
Hayin Yunan bak ne yapmış camilere evlere
İşittin mi dün hocayı ne söyledi mektepte
Din kalmamış, namus bitmiş biz geçelim yerlere
İntikamı alamazsak mertlik bize nafile
Öyle ise kardeşlerim hep verelim el ele.
(1) Töre Dergisi Ekim 1974- T. Günay’ın bütün şiirleri Ötüken Yayınevi

Yazarın Diğer Yazıları