Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Kıbrıs ihmale gelmez

Kıbrıs bizim için hayati öneme sahiptir. Her türlü politik düşüncenin üstündedir. Kıbrıs konusunda çok yazı yazmış olmama rağmen, bu millî davanın unutulmaması, canlı tutulması, hiçbir şekilde iç veya dış çarpık politik eğilimlere kurban edilmemesi için çaba sarf etmekteyim.

Hiçbir zaman çıkarımıza olmayacak müzakereler hızla sürerken, sonuç alınması için baskılar artarken, her konuda "Eyy" çeken yönetimin bu konuda ağzını açmamasından endişe duymaktayım.

Çözüm için köşeye sıkıştırıyorlar

Kıbrıs konusuna ısrarla çözüm bulunması için KKTC ve GKRY tarafları BM gözetiminde İsviçre'de bir otelde buluşturuldular. Otelde geniş güvenlik önlemleri alınmış. Gazeteciler de dahil, otele başka kimse alınmıyor. Görüşmelerin 11 Kasım 2016 akşamı tamamlanması planlanmış. Türk tarafı, garantörlerin de dahil olduğu 5'li konferansın gerçekleştirilmesi için bir "ara aşama" arayışında. BM Genel Sekreteri 2016 bitmeden çözüm peşinde. Bu nedenle tarafları yüreklendirmeye çalışıyor.

Mülkiyet konusuna toprak paylaşımı da eklenmiş durumda. Annan Planı başlangıç olarak öngörülüyor. Rum tarafı bunu da aşan imtiyazlar almaya çalışıyor.

Müzakerelere katılan Türk tarafı, güvenlik ve garantörlüğün sağlandığı "Birleşik Kıbrıs" kapsamında bir çözüm arayışında. Elde mevcut statünün kıymeti bilinmeden, bağımsızlık, egemenlik gibi düşüncelerden uzak bir tutum sergilendiği görülüyor.

Türkiye'nin şu anda içte ve dışta angaje olduğu konuların yarattığı ortamdan istifadeyle BM ve Rum tarafı, olabilecek azami tavizi alarak sözde çözüm arayışında. Bu duruma gelinmesinde, Türkiye'deki yönetimin Kıbrıs konusundaki son 14 yıllık tutumunun etkisinin olduğu da açık. Bu ortamdan istifadeyle Türk tarafı, çözüm için köşeye sıkıştırılmaya çalışılmakta.

İstenen çözüm, Kıbrıs'ı kaybetmek demektir

İstenen çözüm, Annan Planı'nın çok daha ötesindedir. KKTC'den, dolayısıyla bağımsızlıktan, egemenlikten, hür ve güvenli yaşamaktan vaz geçmek demektir. Rum hâkimiyetini kabul etmek demektir.

Türkiye'nin şimdiki Kıbrıs genel politikasında, "Türkiye bu baskıdan kurtulsun" düşüncesi hâkimdir. Kıbrıs verilip kurtulacak bir konu olarak görülmektedir. Bundan istifadeyle Rum tarafı, gün geçtikçe pozisyonunu güçlendirmektedir.

Türkiye ve KKTC olarak Kıbrıs için çözümsüzlük, çözüm olarak görülürken, şimdi "çözümsüzlük çözüm değildir", "kazan kazan" yanlışına düşülmüştür. İsviçre'deki zirveye katılmayan KKTC Başbakanı bile "'Kıbrıs sorunu çözülüyor', demek Kıbrıs'ın elden gitmesi demektir" demiştir. Osmanlı'nın Girit'i nasıl kaybettiği dikkatle incelenmeli, Kıbrıs'ta da bu hataya düşülmemelidir.

1974 öncesi ve Barış Harekâtı sanki hiç yaşanmamış gibi hareket edilmektedir. Kıbrıs şehitleri ve gazileri unutulmuştur. Bundan sonra "Barış ve Özgürlük Bayramı" nasıl kutlanacak? Kutlanırsa hangi yüzle kutlanacaktır.

Kıbrıs'ın "Millî Dava" olduğu unutuldu

Kıbrıs Türkiye'nin en hayati konularının başındadır. Çıkarlarımızla doğrudan ilgilidir. Adada tek bir Türk olmasa dahi, stratejik açıdan vazgeçilemez.

Misak-ı Millî deyip, Musul'u ön plana çıkarmaktan, Suriye, Halep, Rakka, Başika'dan çok daha önemli ve önceliklidir. Çünkü halen elde mevcuttur. "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım" atasözü dikkate alınmalıdır.

Sabah akşam her yere "Eyy" çeken, Lozan Antlaşması'nı karalamaya çalışan yönetimden de, muhalefetten de bu konuda tek kelime eden yoktur. Kıbrıs'ın adını anan yoktur. Millî dava olduğunu hatırlayan da yoktur.

Kıbrıs Türkleri direnci, dayanışmayı, iş birliğini Türkiye'den bekler, onu daima arkasında görmek ister.

Kıbrıs, Ada'daki Türkler için, siyasi haklara sahip, güven içerisinde, hür ve egemen olarak varlıklarını sürdürebilecekleri bir vatan, Türkiye için de tarihi miras, güvenlik ve güvenirlik, prestij, Doğu Akdeniz'deki etki alanının kısıtlanmasına engel olunması ve millî menfaatlerinin korunması demektir.

15 Kasım'da KKTC'nin '33. Kuruluş Yıl Dönümü'nü hangi yüzle kutlanacaktır? Amaç Birleşik Kıbrıs ise neyi kutluyorsunuz? Kimi kandırıyorsunuz?

Yazarın Diğer Yazıları