Kerkük’ün Türk kimliği yok ediliyor!
Artık açıkça; Kürt gruplarının, tek ortak nihai hedefinin Türkmenleri Irak’tan çıkarmak ve bölgede bulunan zengin petrol yataklarına hâkim olma hesabı olduğu anlaşılıyor.
Oysa Türkmenlerin, Irak’ta üçüncü büyük etnik grubu oluşturduğu biliniyor.
Kökeni Orta Asya’ya dayanan bu toplumun Irak’a yerleştiği tarihin üzerinden bin yıl geçmiş bulunuyor.
Nüfusları 3 milyonu aşıyor.
Buna rağmen, önce “Araplaştırılma”, şimdilerde de “Kürtleştirme” politikaları ile Türkmen varlığı ortadan kaldırılmaya ve Kerkük’ün kimliği yok edilmeye çalışılıyor.
Türkmenler, bir boyutu ile “katliamlara” , bir boyutu ile de “etnik temizlik hareketlerine” varacak düzeyde insan hakları ihlalleri ile karşı karşıya kalıyor.
Ne yazık ki; dünya bütün bunlara kulaklarını tıkamış, gözlerini kapatıyor.
15 Ekim 1927’de Türkmen şehri Kerkük’e 15 kilometre uzaklıktaki Baba Gürgür bölgesinde zengin petrol yatakları bulunurken, petrol rafinerisi de aynı bölgede kuruluyor.
Fakat petrol, Türkmenler için sonun başlangıcı oluyor.
Bu arada, Türkmenlere çeşitli baskılar uygulanarak on binlerce soydaşımız zorunlu göçe tabi tutuluyor.
ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesinin hemen sonrasında sistemli, planlı ve programlı bir şekilde şehri Kürtleştirmek amacıyla yüz binlerce Kürt Kerkük’e yerleştiriliyor.
Zaman içinde; Kürtlerin yoğun yaşadığı kentlerden, Türkiye, İran ve Suriye’den 700 bin Kürt, 20 bin dolar para, aylık maaş ve arazi vaadi ile Kerkük’e getiriliyor.
Irak’ın işgali öncesinde Kerkük’ün nüfusu 830 binken, Kerkük’te 2004 yılında 369 bin olan toplam seçmen sayısı 2014 yılı itibarıyla 841.297 bine yükseliyor.
12 sene önce Kerkük’ün nüfusu 830 bin iken, bugün ise 1.5 milyonu geçiyor.
Kerkük’ün Kürtleştirilmesi ise bu adımların en önemlisidir.
Kerkük’ün Kürtleştirilmesinin kabul edilmesi halinde Kürt grupların “Büyük Kürdistanı”nın dört yöne (Irak, Suriye, İran ve Türkiye) genişlemesinin önündeki en zorlu engel ortadan kalkmış oluyor.
Halen Irak’ta devam eden iç savaşın dışında kalan Kürt bölgelerinde başlayan çatışmalar, Kerkük petrollerinin paylaşımından kaynaklanıyor.
Çünkü, petrol zengini Kerkük olmadan Kürt devleti kurmak fikri bir anlam ifade etmiyor.
Bunun bilincinde olan Kürtler, ele geçirdikleri Kerkük’ü Kürtleştirmek için ellerinden gelen her çeşit baskıyı, hileyi ve şiddeti yapıyor.
Gerçekten de, öteden beri Kürtler Kerkük’ü Kutsal Kudüs’e benzeterek, elde etmenin bütün yollarını her şeye rağmen deniyor.
Ne var ki, yıllar yılı soydaşlarımıza eziyet çektiren, işkence yapan hatta pervasızca öldüren istilacı Kürtlerin karşısına bu aşamada IŞİD belası çıkıyor.
IŞİD, aslında bir Türkmen şehri olan ve şimdi Kürtler tarafından istila edilen Kerkük’ü almak için kan döküyor.
Tabii ki bu dehşet verici gelişmeler olurken, Türkiye’nin yerinde saydığı ve taviz üzerine taviz verdiği görülüyor.
Türk milleti uygulanan dış politikanın acısını çekerken “sıfır nazır”ın inadı bir türlü kırılmıyor.
Dikkat edilirse, Cumhurbaşkanı adayı Başbakan bile Türkmenlerin içine düştüğü bataktan hiç bahsedemiyor.
Üstelik, “sıfır nazır”ın Başbakanlığından bile söz ediliyor.
İnsanı çileden çıkarabilecek durum ise bir yanda katliam tehdidi altında bulunan soydaşlarımızın çığlığı, diğer yandan Türkiye’nin peşmergelere göstermeye devam ettiği kolaylıklar ve yaptığı yardımların listesi kabarıyor.
Peşmergelerin insafına bırakılan Türkmenlerin, uluslararası anlaşmalardan ve yasalardan doğan “özerk bölge” kurma hakları bile artık gündeme getirilmiyor.
Böylece, “peşmerge petrolü” yüzünden verilen tavizler, Türk dış politikasının “yüz karası” olmayı sürdürüyor.
Gazeteniz Yeniçağ’ın değerli konuk yazarı Dr. Cüneyt Mengü’nün, vahim durumu ele alan yazılarından da anlaşılacağı üzere Kürtler, bir petrol üssü olan Kerkük’ü tamamen sahiplenip, soydaşlarımızı esir alma operasyonlarını kolaylıkla yürütüyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, durum “fecaat” arz ediyor.