Kazdıkları kuyuya düştüler

ABD karşıtlığı diye bir suç icad edip milliyetçileri yargısız infaz edenler, şimdi kendi kurdukları mahkemenin önünde nasıl hesap verecekler?


Haberlerin kimi ‘kroşe’, kimi ‘aparkat’ formunda. Sağlı sollu çakıyorlar. Manşet üstüne manşet:
“Ladin’i yakaladık Bush bıraktı: Pakistan Devlet Başkanı Zerdari’den şok iddia. 11 Eylül’den 3 ay sonra Ladin’i yakaladık. ABD’ye teslim ettik. Onlar serbest bırtaktı”
“Hariri ve Butto’yu ABD öldürdü: Ebu Garip skandalını ortaya çıkaran Amerikalı ünlü gazeteci Seymour Hersh: Benazir Butto ve Hariri’nin ölüm emrini ABD verdi”
“BBG ihaneti: Eski Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt’ın “BBG evi gibi” dediği Kandil’de, PKK’nın ABD ve İsrail istihbaratının desteği ile ayakta kaldığı ortaya çıktı. PKK’nın başı Murat Karayılan, 2007 yılında TSK’nın başlattığı operasyonlardan Türkiye’nin stratejik müttefiki ABD ve İsrail’in istihbarat destekleri sayesinde kurtulduklarını itiraf etti.”

Eyvahlar olsun
Görüyor musunuz başımıza gelenleri... Eski stratejik müttefikimiz, yeni model ortaklık balayına çıktığımız ABD bizi sırtımızdan hançerlemesin mi?
Ortadoğu’yu kan gölüne çevirme bahanesi olan “Ladin’i arama” senaryosu tam bir şehir efsanesi çıkmasın mı?
Irak’ta, uğruna 1.5 milyon insanı katledecek kadar demokrasiye aşık Amerikalılar, seçimle işbaşına gelen liderlerin canına, hem de hain suikastlerle kast etmesin mi?
Biz müttefikimizin istihbarat desteğine rağmen, üç beş mağara adamına karakol bastıran(!) ordumuzun samimiyetinden, davul zurna ile asker eylediğimiz evlatlarımızın vatana sadakatinden şüphe ederken, dost bildikleri, sinsi sinsi altlarını oymasın mı?
Aaah ahh ne yere bakan yürek yakanmış bu ABD de haberimiz yokmuş!

Paranoya değil
Yeniçağ yazıyor ya, ‘dayatılmış önyargıları’ olanlar bunu ‘tipik ulusalcı paranoya nöbeti’ sayabilir. Yazının ciddiyetini arttırmak, iddiaları inandırıcı kılmak için açıklayalım:
Hem vallahi, hem billahi kaynak sağlam, bilgiler ‘içeriden’, bizzat ABD karşıtlarını arama, yakalama, yargılama, infaz timinden...
Hani şu, bir Genelkurmay Başkanı’nın ABD’ye gitmemesini, terör örgütü bağlantısına delil olarak gösterenlerden... Hani o Genelkurmay Başkanı neden ABD’ye gitmediğini açıklamaya kalkınca, bunu suç saydıklarını belgelercesine, “savunma psikolojisi” diye üzerine çullananlardan...

Komplocu kafaydı
Daha bir ay geçti geçmedi. Mehmet Metiner şöyle yazıyordu:
“Radikal laikçilerimize göre, ‘Ilımlı İslam’ bir ABD projesidir. Amacı, AK Parti eliyle laik cumhuriyetin dibine kibrit suyu dökmek! Radikal İslamcılarımız ise ‘Amerikancı İslam’ diye nitelendirdikleri proje ile ABD’nin İslam’ı devlet ve siyaset hayatından sürerek Protestanlaştırmak istediğini söylerler. Günümüzde her iki tarafın radikalleri, anti-Amerikancılık ekseninde kol kola girmiş görünüyorlar.”
“Hasıl-ı kelam” bütün kötülükleri “ABD tarafından icat edilmiş projeler” saymak “komplocu bir kafa yapısının ürünü”ydü...
Karısı AKP milletvekili olan İhsan Dağı “ABD’nin etkin istihbarat paylaşımı ve denetimi altındaki Kuzey Irak hava sahasını Türk savaş uçaklarına açması”nı, yıllarca işbirliğinin boyutuna ikna için kullanmadı mı?
“NATO’da müttefik olduğumuz ABD ile fiili bir çatışmaya girmek Türkiye’nin temel güvenlik stratejilerini ve dış politika yönelimini sarsacak bir gelişme” değil miydi?
Şimdi nasıl oldu da, sınır ötesine dönük bir askeri operasyon ile değil ama, sınırlar dahilinde bir medya operasyonu ile ABD ile çatışmayı göze aldılar?
Yukarıdaki örnekler münferit değilki, ‘yanıldıklarını farketmişler’ deyip geçelim.

Ulusalcılık tehdidi
Yıllardır ince ince işlenerek tasarlanan bir algılama biçimi vardı:
Ulusalcılar, milliyetçiler; radikal, marjinal, öteki...
ABD karşıtlığı; suç...
Küreselcilik, AB ve ABD mandacılığı; politik dehaya erişmişlere has bir ermişlik...
2000’li yılların başlarından itibaren sayfalarında çarşaf çarşaf ‘batılı entellektüeller’in, “tarih boyunca sağduyulu olmuş Türkler”in ABD’ye karşı geliştirdikleri “hastalıklı protestolar”ı eleştiren, “Türkiye’deki ABD varlığının daima iyi niyetli olduğu”nu, “Amerikalıların AB’de Ankara’nın avukatlığını yaptığını ve asla Türkofobiye kapılmadığını” anlatan makalelerine yer verenler bu gazeteler değil miydi?
Ulusalcılık, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2007 yılı Brifing Raporu’nda “Genel Güvenlik Durumu” başlığı altında sıralanan “İdeolojik yıkıcı bölücü faaliyetler” arasına sokulmamış mıydı?
Ne deniyordu raporda: “Ulusalcı kesimler; Devlet egemenliğinin zedelendiği, ülkenin bağımsızlığını yitirdiği varsayımını temel almaktadır. Geniş kitleleri etkileme ve yönlendirme arayışındaki Ulusalcı blok tarafından kullanılan söylem ve birtakım aşırı yaklaşımların; amacını aşan, propaganda amaçlı önemli bazı gelişmeleri tetiklediği görülmüştür. Bu faaliyetlerle ilgili olarak; “halen ülke genelinde 29 ilde 60 planlı istihbarat operasyonu ile aşırı sağ ve dini istismar faaaliyetleri takip edilmektedir”
Yüz yıl sürdü
Bir kesimin yayın organlarında iki günde mantar gibi biten ABD aleyhtarı manşetleri görünce hatırlatmak istedim:
Ulusalcılık ve ABD karşıtlığı bu ülkede ‘sayenizde’ artık ‘suç’tur...
Bu affı mümkün olmayan ağır ve yüzkızartıcı suçu işleyenler, ortak olanlar, yardım ve yataklık yapanlar, övenler, duruma göre uydurulan maddelerce cezalandırılır...
Yüz yılda iğneyle kaza kaza açtığınız bu dipsiz kuyunun kenarında fazla dolanmaya, kafanızı derinlere doğru fazla sarkıtmaya başladınız, dikkat edin de kendi kazdığınız kuyuya düşmeyin...


++++++


Delik testi su tutmaz
Genel Başkanları Erbakan “kayıp trilyon” davasından hapse mahkum oldu. AKP’liler cezasını evde çekmesini sağladılar.
Ama hoca yazlığa gidecekti...
Bu güzel bir infaz şekliydi.
Yüzme havuzu yazlığın içinde olduğu için artık “Havuz başında da olur” demelerine gerek görülmedi...
Ya aynı suçtan yargılanamayan Abdullah Gül?..
O bu arada Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olmuştu.
(...)
Biliyorsunuz önceki gün yargı, “şüpheli” diye nitelendirdiği Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de öbür 70 kişi gibi evrakta sahtecilikten yargılanmasına karar verdi...
Ergenekon davasında rektörler, dekanlar, paşalar, kafalarına bastırılarak götürüldüklerinde “Yargıya müdahale etmemek lazım... Yargı kendi mecrasında işler...” diyen Cumhurbaşkanı buna çok kızdı...
Rektörler, dekanlar, paşalar kafalarına bastırılarak götürüldüğünde “Yargı işini koyacak takoz koyanlar var...” diyen Başbakan’ı aradı...
Başbakan da kızdı...
Şimdi ne olacak bilmiyoruz...
Bence iktidar, Erbakan için yeryüzünde ilk kez uygulanan o havuzbaşı formülünü uygulayabilir ve hemen toplanarak “Mahkumiyetini Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’da çeker...” şeklinde bir karar alabilir.
Sonra ikinci aşama gelir:
Gül kendi kendini
affeder...
Olmaz diye birşey yok....
Yoksa Cumhurbaşkanı’nız, yargı kararındaki tanımlama ile şüpheli olarak mı oturacak Çankaya’da?..
Bu olmaz...
Delik testi su tutmaz...
* Bekir Coşkun / Hürriyet


++++++


MORAL ZİYARETİ
Niyet okuması yaptı
Çankaya, Gül’ün şüpheli gösterilmesinin “kesinlikle iyi niyetle bağdaşmadığı” nı iddia etti.
Neyle suçlandıklarını dahi bilmeden aylardır Silivri’de yatanların itirazlarını “Türkiye hukuk devletidir; saygılı olacağız” diye susturan siyaset ve hukuk ulemaları ile destekçileri var ya...
Çankaya’ya acil bir “moral verme ziyareti” yapmalarının şimdi tam zamanıdır!
* Güngör Mengi / Vatan

++++++


Kopillerin kardeşliği
Sincan Ağır Ceza Mahkemesi kayıp trilyon davası dosyasının tozunu kaldırdı ya... Yandaş basın veryansın ediyor: Türkiye’de yargı “biraz adil”, “biraz değil”miş...
Şöyle ki; Yargı “kayıp trilyon hükümlüsü”nü affedince adildir... Fener ışığı loşluğunda buharlaştırılan euroların akıbetini sormaya kalkışınca değildir...
Kuddusi Okkır’ı ölüme tahliye eden yargı adildir; felç olan, şuuru kapalı tutukluyu ölmeden tahliye eden yargı “Gatakulli”cidir... Kimilerinin adalet anlayışı bir çeşit kan davası üzerine inşaa edilmiştir. Biri öldüyse, diğeri de ölmelidir ki adalet yerini bulsun!
Devir “Avukat tutmayın, hakim tutun...” devriymiş... “Adalet mülkün temelidir” yazıyor ya hakimin arkasında; “mülk”ü görünce bunu bir çeşit ‘vekalet tarifesi’ gibi değerlendirdiler demek ki...
Gariptir, kimsenin kapılarını çalıp da ‘haliniz nicedir’ demediği şehit aileleri tutabilir de bu hakimleri, yolsuzluklarla ihya olan saltanat eşrafı asla...
Ümraniye Davası’nda tutuklamaları yapan nöbetçi hakim bağımsızdır, tahliye kararı veren hakim kesin birilerinin adamıdır... Ha Deniz Feneri e.V. davasında bu denklem tersine işler, orada tahliyeyi veren bağımsızdır, tutuklayan kesin Alman istihbaratının adamıdır...
İnsanlar 17 ay boyunca, ne ile suçlandıklarından bihaber haklarında yazılacak iddianameyi beklerken yargı bağımsızdır ve Avrupaidir.... Savurdukları tehditlerin hesabını sormaya kalkan bir hukuk adamı çıkarsa, mutlaka ‘Ergenekoncular’dan talimat almış bir ulusalcıdır... Birileri McCarthycilik oynamak isterse Türkiye hukuk devletidir, mahkemenin verdiği karar hergün, ısrarla, dev puntolarla manşetten çiğnenirken olmasa da olur... Başbakan’ın savcısı olduğu dava adildir, Cumhurbaşkanı’nın sanığı olduğu dava siyasallaşmıştır... Başbakan’a lâf sokuşturmaya çalışırsan, ne yargıya “güven” kalır, ne de yargıçlara “saygı!”... Yargıya savaş açar, “Hukuk topluma karşı düşmanlık ve kinin koçbaşıdır” dersen herkesin adalete güveni pekişir...
Na yandaşların çığırtkanlığına, ne de ‘ulusalcı yargıçlar’ı defe koyan liberallerin yas tutmasına gerek yok aslında.
Anayasa hukukçusundan iyi bilecek değiliz ya; zaten Cumhurbaşkanı kesinlikle beraat edecektir... Zaten daha soruşturması başlamadan davanın adı bellidir... Zaten daha olay yerine gitmeden tutanaklar yazılmıştır... Zaten mahkemeye de gerek yoktur, hakime, savcıya, avukatada... Duruma göre uygulanışı değiştiğine göre yasaya da gerek yoktur...
Türk hukukuna göre kopiller azınlıktır. Şimdi onlar, aralarında kurdukları çıkar ittifaklarıyla iktidara ortak olmuşlar ve çoğunluğu hizalarına sokma derdine düşmüşlerse; hukuk evet gerçekten işlemiyor olabilir. Öyleyse, olmayan bir sistemi tartışmaya neden gerek olsun... Koyalım bir kadı; Kara kaşınıza, kara gözünüze, koltuğunuzun rakımına, sakalınızın boyuna, cebinizin çapına göre versin hükmünü...


++++++


Önce sanık olmalı
Milletvekili Abdullah Gül AKP çoğunluğunun oylarıyla Cumhurbaşkanı olunca ne yaptı? Kendisinin de ‘şüpheli’ olduğu davada mahkûm olan eski Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ı Cumhurbaşkanı sıfatıyla affetti... Peki, bu davranış bir suç ortaklığının kefaretini ödemek mi oluyordu? Bir ‘şüpheli’ bir ‘mahkûmu’ nasıl affedebilirdi? Türkiye Cumhurbaşkanı ‘şüpheli’ sıfatıyla Çankaya’da oturamaz. Önce mahkemede ‘sanık’ sıfatını üstlenmesi, sonra da aklanması gerekiyor.
* ilhan Selçuk / Cumhuriyet

++++++


MİNİ YORUM
Bir çelenklik yer yok mu?

Tekirdağ Valisi 19 Mayıs törenlerinde ADD’nin çelenk koymasına izin vermemiş. Gerekçe yer darlığı.. Söz konusu alanda tören izlemişliğim çoktur. Söz konusu anıt bu yıla değil kadın derneklerinden, çevre ve yardım derneklerine, üniversitelerden vakıflara ne çelenkleri basmıştır bağrına.
Tesadüf ki yakın zamanda önünden geçme fırsatım oldu, çevresi budanmış, ziyaretine gelenleri buyur edeceği kucağı daha bir genişletilmişti... “Yer” mazareti bu nedenle pek de tatmin edici gelmedi bana.

Yazarın Diğer Yazıları