Katledilen Türkçemiz

Hiçbir zaman Türkçeyi iyi kullandığımı söyleyemem. Bildiğim kadar konuşur ve yazarım. Zaman içinde bazı hatalar yaptığımın farkındayım. Bunun pek çok sebebi var. Her şeyden önce bir Hüseyin Movit olmadığımın farkındayım. En büyük eksikliğim, üstadın "Türkçe Gönüllüleri"nden biri olamamam. Movit, arada bana da basar fırçayı.

Özür dileyerek bugün onun dublörü olmak istiyorum. Nedeni belli. Son altı gün içinde Selma Ayhan'dan iki ayrı mesaj aldım. İlki CNNTÜRK'te Ahu Özyurt'un kullandığı "Polisin cenazesi denizden çıkarıldı" lafı idi. Spiker hanım "Cansız bedeni" dese tamam. Ya da "naaş"ı kullansa ona da itirazımız yok.

Selma Ayhan'ın ikinci müdahalesi daha esprili idi; "elimde rakım, şerefe diyorum". Hayrola deyince konuyu açtı; "Konuşmacı, râkım yerine rakımı kullanıyor". Hani insanın rakım'cıya "Yeni mi, Altınbaş mı, Sarı Zeybek mi" diye sorası geliyor. Yükseklik anlamındaki râkımı millî içkimize dönüştürecek kadar cahillerin işgali altındayız.

Bu kadarı fazla

Köklü bir aileden gelen ve adını bile ünlü bestekâr Sadettin Kaynak'ın koyduğu Selma Ayhan'ın tespitleri bunlar. Eşi Orhan Ayhan ağabeyimle de benzeşen konuşmalarımız olur. Örneğin futbol terimleri ve Türk Müziği hakkında. TRT Müzik veya TRT Nağme'deki şarkıların icrasına takılırız. Solist, "Ömrümün neşesi geldi" şeklinde söyler. Oysa orijinali "neşvesi"dir.

Ayak topu konusunu buraya alıp, işi çiklete çevirmek istemiyorum. Ancak güreşin bize has oyunu "şak kündesi"ni "şark kündesi"ne çevirenleri tanıyoruz. Hele yeni yetme boks anlatıcıları var ki, evlere şenlik. Aparkatla, kroşeyi birbirine karıştıracak kadar cahiller.

Tahin pekmezi, tayın pekmeze çeviren tarihçiler mevcut. İletişim Fakültesi Dekanlığı yapan bir profesörümüz zahire zaar demekte ısrarcıysa vay halimize.

İki baş ucu kitabı

Görüntülü veya yazılı medyada çalışanlara önerim "Konuşamadığımız Türkçe ve..." ile "Türkçeyi Doğru Kullanalım" kitaplarını mutlaka okumaları. Her ikisi de Hüseyin Movit'in. Biri ünlü isimlerin sabıka dosyası. İçinde Romen ile Rumen arasındaki farkı bilmeyenleri bulacaksınız; Şansal Büyüka, Erman Toroğlu ve daha pek çok ismi.

Bir de kelime uyduranlar var ki, saymakla bitmesi mümkün değil. Mesela Mehmet Ali Erbil. Uydurma kelime üretmekte uzman. En ünlü lafı Dobroski. Sonra Turanj, Girişgah ve diğerleri. Dikkatinizi çekerim bu şovmen konservatuvar diplomalı.

Tarihten bir yaprak

Movit'in "Konuşamadığımız Türkçe ve ..."sinden bir alıntı yapmak istiyorum. Kadir Çöpdemir'le ilgili:

* MTV. 10 Ekim 2004. Saat 20.30. Çöpdemir konuşuyor. "Nereden buluyorlar bu kadar enerjiyi, tribün gibi, dinamo gibi".

* Tribün'ün anlamını bilmeyen Çöpdemir'i bir kez daha uyaralım. Tribün, yarışma ve gösteri yapılan yerlerde izleyicilerin oturduğu basamaklı sıradan oluşan yerdir.

* Türbin, iş üreten hareketli çarkı, devindirici bir akışkanın enerjisiyle döndüren makinedir.

İhtiyaç

Türkçe Gönüllüleri Dil İzleme Grubu'na her zamankinden fazla ihtiyacımız olduğu kesin. Bu bölümü Haldun Simavi'nin şu sözleriyle tamamlayacağım; "Ben boş çıkan gazeteden değil, yanlış çıkan gazeteden korkarım".

...

ÖZEL NOT: Bütün bunları yazdım diye, otosansürden vaz geçmemeliyim. Benim yanlışlarımı toplarsam, üç formalık bir kitap olacağını biliyorum.

***

Biraz hafifletelim

Bakmayın siz özellikle magazin aleminde boşanmaların artmasına. Yine de dünyadaki uzun süreli evlilikler arasında bizimkiler de var. Bu konuda Katolikler uzak ara liderdir. Onların boşanması zaten dinen yasak.

Evlilik için yapılmış en yakası açılmadık fıkraları hep Aydın Boysan'dan dinlemiştim. Günü onun terbiyeli bir anlatımıyla tamamlayacağım:

"İspanya'da bir karı-koca dostlarıyla birlikte 50. altın yıllarını kutluyorlar. Bir arkadaşı erkeği kenara çekip soruyor:

- Bu elli senede boşanmayı hiç düşünmedin mi?

- Benim gibi, İspanyol kanunlarını iyi bilen bir adamın boşanmayı düşünebilmesi bile mümkün değildir. Ama ara sıra, o da teselli olsun diye intiharı düşünürüm."

...

GÜNÜN SÖZÜ:

Kendilerini başkalarının kurtarmasını bekleyen kişiler, sadece kölelerdir. Voltaire

Yazarın Diğer Yazıları