Kasım Süleymanî olayı
İranlı General Kudüs Gücü kumandanı Kasım Süleymanî'nin ölüm emrini veren ABD Başkanı Trump, Miami'deki Evanjelik cemaat kilisesine gitmiş. Orada toplanan binlerce kişi önünde demiş ki: "Süleymani'yi öldürtmeseydim, yüzlerce, binlerce Amerikalıyı o öldürtecekti; büyük bir saldırı planlamaktaydı; öldürttüm ve o artık bizim için tehdit olmaktan çıktı."Bu açıklama, Amerikalıları bilmem ama uluslararası hukukta bir cinayetin itirafı değilse nedir?
Neden böyle diyorum?
Çünkü öldürülenler, uluslararası hukuk açısından yargılanıp suçlu bulunmamış ve ceza almamış. Haklarında ölüm kararı yok. Bu kararı, ABD başkanının kendisi vermiş.
Hukuk düzeni açısından bir devlet başkanı, "öldürtmeseydim, yüzlerce, binlerce Amerikalıyı o öldürtecekti" gerekçesine dayanarak, bir varsayımla herhangi bir devletin görevli subayının öldürme emrini verebilir mi?
Herkesin gözünün içine baka baka veremez. Ancak ABD başkanı "emri ben verdim" diyor ve sorumluluk alıyor. Böyle bir açıklama, Trump'ın kendisi, ailesi ve kendinden sonraki devam kuşağı için sorundur. Çünkü durumu kişiselleştirmiştir. Yarın bir gün birileri çıkıp Trup ailesini sorumlu tutarak intikam almak isterse ne olacak?
Bu gelişmeyi bir yere not alalım. Kudüs Gücü komutanı General Kasım Süleymanî, sadece ABD'nin önündeki büyük engel değildi. Aynı zamanda dolaylı olarak Türkiye'nin de savaştığı biriydi. İşte şu sıralar İdlib'de yaşanan çatışmalarda onun örgütlediği milis güçlerini görüyoruz.
Haşdi Şabi'den, Hizbullah'a, oradan Kasım Tugaylarına kadar hepsinin gerisinde örgütleyici ve yönetici olarak Kasım Süleymanî var.
Kerkük Türklerinin ikiye ayrılıp, bir kısmının Şiilik bağlamında İran vesayet ordularına katılmasının gerisinde de yine onun çabaları var.
Konuya Türkiye'nin milli menfaatleri açısından bakmaya devam edersek öldürülen İranlı General Kasım, özellikle Kandil'deki PKK yapılanmasından tutun da Türkiye'nin büyük önem verdiği ikinci büyük PKK Sincar yapılanmasına kadar, aleyhimize gelişen tüm faaliyetlerde Süleymanî'nin izleri var. Türkiye, doğrudan olmasa bile dolaylı olarak Süleymanî (İran) ile Irak, Suriye ve PKK konusunda mücadele yürütmektedir. Süleymanî'nin (aslında İran'ın) bölgesel mücadeleyi devlet çıkarından çok mezhep çıkarında görüp gözetmesi bu sonucu doğurmaktadır. İran bölgesel sorunlara, "Müslümanlar" bağlamında bakmıyor. İran'a göre önemli olan "Müslümanlar ama önce Şii'ler" önemli.
Hatta denilebilir ki, Türkiye'deki siyasal iktidar da zaman zaman Sünni mezhepçi görüntü vererek, vekâlet savaşlarını bu kod üzerinden yürütme gayretine düşmüştür.
İran'la sıkı ilişki içinde olan Esat biraz da bu sebepten Türkiye'deki iktidarın diplomasisinden uzak tutulmaktadır. Aynı durum Mısır için de geçerli. Mısır'da darbeyle iktidardan düşürülen Müslüman Kardeşler İslamcı örgütü, bizimkilerle "İhvanı Müslüm" ideolojisi paylaşımı dolayısı ile kardeş olarak kabul edilmektedir. Bu sebeple onları darbe ile alaşağı eden Mısır'daki Sisi yönetimi Türkiye'deki yönetim tarafından yok sayılmaktadır. Bu tarihsel kabul, elbette işbaşındaki yönetimlerden çok, onların yönettiği ülkemize zarar vermektedir.
Sözü tekrar Kasım Süleymanî'ye getirirsek, bizim için önemli olan, kendi ülkemiz ve bölgemizin huzurudur. ABD devlet başkanı Trump'ın emriyle, bir varsayıma dayalı olarak, İranlı bir generalin, tasarlanıp, planlayarak öldürülmesi, petrol kuyuları bölgesinde dev bir ateş yakmaya benzer. Ortalık her an patlayabilir.
Ayrıca ABD başkanı Trump'ın Yahudilerin yeryüzüne egemen olacağını ve Hristiyanların da buna hizmet etmesi gerektiğine inanan Evanjelik bir kilisede General Kasım Süleymanî'yi öldürttüğünü açıklaması, oldukça anlamlıdır. Çünkü Kasım Süleymanî, aynı zamanda Küdüs Gücü'nün kumandanıydı. Görevlerinden biri de İsrail'in bölgedeki gücünü kırmaktı.
Sonuç olarak İran siyasal mücadelesinin çok önemli askeri gücünü komuta eden birine ABD'nin plan kurup öldürmesi, ABD-İran mücadelesinin boyutunu değiştirecektir. Bu durum, mezhep boyutundan çıkarılabilirse, İsrail-ABD- Batı güçlerinin yenilgisiyle sonuçlanabilir.