Kârı bankalara, zararı halka
Bir piyasa sisteminde, fiyatlar ve tüm malların üretimi, para ve faiz fiyatları da dahil olmak üzere hepsi birbiri ile ilişkilidir. Üretim artmazsa, buna karşılık tüketim artarsa, yani toplam talepte bir artma olunca fiyatlar genel düzeyi artıyor. Yani fiyat istikrarı bozuluyor, enflasyon yaşanıyor. Yahut, finans sektörü ile reel sektör arasında denge bozulunca, finans sektörü şişince, yine denge bozuluyor, 2008 ve 2009 yıllarında olduğu gibi kriz geliyor.
Ben her zaman “spekülatif sermaye, hem ekonomiyi hem de devletleri yönetiyor” diyorum. Aslında bu düşüncem açık gözlemlere dayanıyor. Mamafih, IMF’nin eski başkan yardımcılarından Joseph E. Stiglitz’e göre, “Diğer ülkelerde finans sektörüne ve onun gücüne gösterilen saygı çoğunlukla ABD’de olduğundan daha büyüktür. Finans sektörünün görüşleri ve politikaları yönlendirebilir ve hatta seçim sonuçlarını etkileyebilir.”
Yine Stiglitz 2009 krizini değerlendirirken, spekülasyonun istikrarı nasıl bozduğunu ifade ediyor ve “Spekülasyon ve menkul kıymetler borsası yoluyla kazanç sağlayanlar, ekmeğini alın teriyle kazananlara göre daha az vergi ödüyordu. Spekülasyona dayalı kazancın bu biçimde teşvik edilmesi sonucu para piyasalarına daha çok nakit akmaya ve yanıltıcı görüntü daha güçlenmeye -balon giderek şişmeye- başladı” diyor.
Türkiye’de finans sektörü ile reel sektör arasındaki denge giderek daha çok bozuluyor. Finans sektörü tamamıyla balon yaptı. Reel sektörü temsil etmekten uzaklaştı.
Mamafih, özel sektörün en büyük organizasyonu olan Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, bankaların tüketiciyi ve şirketleri sömürerek yüksek kârlar sağlaması karşısında daha fazla dayanamayıp “Vicdanlı olun” uyarısını yapmak zorunda kaldı. Ayrıca Hisarcıklıoğlu, “Geçen sene mevduat maliyetine bir puanlık ilave yapıldı... Buna karşılık bankalar şirket kredi faizlerini beş puan artırdılar” diyor.
Türkiye’de bankalar sağlam deniliyor. Ancak bu sağlamlık bankaların iyi çalışmasından, üretimi finanse etmelerinden kaynaklanmıyor. Tüketiciyi ve işletmeleri sömürmelerinden ileri geliyor. Bir yerde bankaların yanlışlığı halkın sırtından çıkıyor. Halkın mevduatına eksi reel faiz veren bankalar, banka ve kredi kartlarından yüzde 20-25 reel faiz alıyorlar. Yani bankaya bulaşan, devlete vergi verir gibi, gizli vergi veriyor. Çünkü bankaların devlet imtiyazını kullanarak, piyasa üstünde fahiş faiz almaları bir nevi gizli vergidir. Spekülasyondur.
Spekülasyon, doyumsuz iştah demektir. Spekülasyon yapanları suçlayamayız. Önemli olan bu ortamı yaratan iktidarlardır. Spekülasyon ahlaki değerlerin erozyonuna neden olur. Zira ahlaki değerler spekülasyona engel değerlerdir. Bu nedenle Soros gibi spekülatörler, kurdukları fonlarla, tuttukları adamlarla önce piyasa değerleri ve ahlaki değerleri kaldırmayı hedefler. Basın ve iktidarı etki altında tutarak toplumu hipnotizma ederler.
Küreselleşmenin temel sorunu, sistemin tamamıyla finans sektörüne çalışıyor olmasıdır. ABD’de, AB’de 2008 ve sonrası batık bankalara hazine destek verdi. Bu maliyet vergi yoluyla topluma yayıldı. Bankalar bu desteklerle bugün de spekülasyon yapmaya devam ediyor.
Türkiye’de 2001 krizinde batık bankaların borcunu hazine, dolayısıyla halk, vergileriyle ödedi. Şimdi yüksek kredi faizi vererek tüketici ve işletmeler ödüyor.
Dünyada sektörel dengenin bozulması, 2008’den başlayarak krize yol açtı... Maalesef 2013 yılı dahil, tüm dünya, bu krizin büyüme üzerindeki olumsuz etkisinden kurtulmuş değildir.