Kardeşlik edebiyatı birliği sağlar mı?

Tayyip Erdoğan, parti grubunda “AK Parti Genel Başkanı” olarak yaptığı konuşmada, "Cumhuriyet, belli bir şahsın, belli bir zümrenin, belli bir kitlenin, belli bir mezhebin, meşrebin, etnik kökenin Cumhuriyeti değildir. Bu Cumhuriyet, inancı, düşüncesi, yaşam biçimi, hayat tarzı her ne olursa olsun kendisini bu vatana, bu millete, bu topraklara ait hisseden herkesin, her bir ferdin Cumhuriyetidir ve bu Cumhuriyet, Türk'ün de Cumhuriyetidir, Türk'ün olduğu kadar elbette Kürt'ün de Cumhuriyetidir. Bu Cumhuriyet, 'Ben, Türkiye Cumhuriyeti'nin onurlu bir vatandaşıyım' diyen Laz'ın, Çerkez'in, Arap'ın, Rum'un, Roman'ın yani vatan topraklarında yaşayan herkesin Cumhuriyetidir. Bu Cumhuriyet, bizim, hepimizin eseridir. Öyleyse bu Cumhuriyet, bizim, hepimizin, 85 milyonun tamamının Cumhuriyetidir. Ben inanıyorum ki bu topraklar üzerinde yaşayan, bu topraklara vatandaşlık bağı ile bağlı olan hiç kimsenin Cumhuriyet ile Cumhuriyet fikriyle bir meselesi, bir sorunu, bir problemi yoktur." dedi.

***

Peki Anayasa, bu konuda ne diyor? Anayasa’nın “Egemenlik” başlıklı 6’ncı maddesi, aynen şöyledir:

“Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.

Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.

Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”

Anayasa’ya göre Türk Milleti kimlerden oluşur?

Bu konu da 66’ncı maddede “Türk vatandaşlığı” başlığı altında düzenlenmiştir. Maddenin ilk iki cümlesi aynen şöyledir:

“Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.

“Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türktür.”

Burada “Türk baba” veya “Türk ana” dan kastedilen de Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olanlardır.

Yani Anayasa, hangi etnik köken veya inançtan olursa olsun, bütün vatandaşları Türk kabul etmiştir. Bu anlayışın temeli, Atatürk’ün, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk Milleti denilir” kabulü ve “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözüdür.

Tıpkı, Almanya’yı kuran halka “Alman” denildiği veya ABD’yi kuran 72 milletli halka “Amerikan” denildiği gibi...

Tabii, Anayasa yapıcılar, 2011 yılından itibaren, Türkiye’yi yöneten kadronun, Suriye’nin parçalanmasına hizmet ederek Türkiye’yi sığınmacılarla dolduracağını ve Afganlarla birlikte 72 milletten parayı bastıranı vatandaş yapacağını, nüfus yapısını değiştireceğini öngörememiş...

***

Anayasa’da herkesin Türk sayılması, vatandaşlık ve millete mensubiyeti ifade eder. Kimsenin etnik kökeni veya inancı reddedilmiş değildir. Bu kabul, millet olmanın ve millet olarak ortak hedeflere koşmanın gereğidir.

“Türkler ve Kürtler kardeştir” söylemi ise amaç ne olursa olsun; ister Ziya Gökalp tarafından, ister Alparslan Türkeş tarafından isterse Devlet Bahçeli ve Tayyip Erdoğan tarafından söylenmiş olsun; Türkiye Cumhuriyeti devletini, önce milletin bilinçaltında sonra da siyasi ve hukuki düzeyde iki veya çok milletli devlete götürür. Bu da parçalanmak demektir!

Bugünkü Türk kimliğini oluşturan Malazgirt ve Çanakkale gibi büyük zaferlere ortak çıkaran ve hiçbir tarihî gerçekliği olmayan konuşmalar da milletin birliğine değil, çeşitli etnik grupların ayrı ayrı egemenlik iddiasında bulunmasına yol açar!

***

Erdoğan, ısrarla, aynı söylemi tekrar ediyor ve en son Ahlat'ta Malazgirt Zaferi’nin 953. yıl dönümü törenlerinde verdikleri “tarihî fotoğraf”la bu hakikati bir kez daha ifade ettiklerini anlatıyor. Erdoğan, "Alparslan'ın ordusunda Türk de vardır, Kürt de vardır, Arap da vardır. Malazgirt Zaferi, Türk'ün de Kürt'ün de ortak zaferidir. Bu zafer sadece Türklere, sadece Kürtlere değil, Türk-Kürt kardeşliğine de Anadolu'da bir yurt inşa etmiştir." diyor.

Bu anlayış, Anayasa’ya “Türkiye, Türklerin ve Kürtlerin ortak vatanıdır” diye yazılmasına kadar gider. PKK’nın hedefi işte budur. Böyle yazılacak ki ayrı bir devlet kurabilsinler!

Sorun budur ve bunu kardeşlik edebiyatı ile çözemezsiniz...

Peki nasıl çözülür? Onu da yarın inceleyelim...

Yazarın Diğer Yazıları