Kararı "sokak mahkemeleri" verecekse…
Kuru kuruya yapılmış bir ihbar değil, iddia değil, "montaj" değil; "güvenlik kamerası" görüntüsüyle sabit; -bütün "adam"lardan özür dileyerek- adamın biri geliyor, genç kızı evinin/iş yerinin neyse önünde öldüresiye dövüyor; kız bayılıyor, hâlâ dövüyor… Ha, bir de, dikkatli izleyenler fark etmiştir, görüntüde bir kadın, kızın geldiğini görür görmez bir panik içeriye kaçıyor; belli ki haberi var "olacak olandan"; belli ki bir anlık cinnet hali filan değil, planlanmış, hatta yardım/yataklık yapanlar, ortak olanlar var, tuzak var; Rize'deki "kadına saldırı" olayından bahsediyorum. Saldırgan yakalanıyor ama çıkarıldığı mahkeme tarafından adli kontrol şartıyla salıveriliyor.
Malum görüntüler yayılıyor sonra; şok yaşanıyor hunharlığı sabit birinin elini kolunu sallaya sallaya "aramıza" salınması karşısında… "Kamuoyu" ayaklanıyor… Hoop, ertesi gün, Savcılık, yeniden sevk ediyor saldırganı mahkemeye; tutuklanıyor bu defa.
Hukukçuların yorumu, tutuklamanın "kamuoyu baskısıyla" olduğu yolunda!
Benim sorum da tam bu noktada:
Kanunlarda "tutuklama şartları" belli değil mi; bu saldırgan bir gün önce tutuklanmadıysa bir gün sonra nasıl tutuklanabiliyor? Bir gün sonra tutuklanabildiyse, hukuken bu mümkün idiyse bir gün önce niye tutuklanmadı o zaman?
Yoksa Rize cezaevinde de "yer sorunu" mu vardı?
Peki ya o görüntüler kamuoyuna hiç yansımamış olsaydı; o saldırgan hâlâ sokakta dolaşıyor mı olacaktı?
Sorun kanunlarda mı? Kanunların uygulayıcılarında mı? Yoksa, "kamu vicdanı" dikkate alınır/alınmazkenki "zamanlama hataları"nda mı?
Bu olaydaki tutuklamadan ben de memnunum ama ortaya 'resmi/adli mahkemelerle, sokak/halk mahkemelerinin hükümleri arasında uyuşmazlık olursa, sokak/halk mahkemelerinin hükmü geçerlidir' türü bir fotoğrafın çıkması kamuoyunun gücü adına duyulan sevinci mi yoksa "arkasında durulamayacak kararlar"a imza attığı anlaşılan adalet sistemine dair endişeleri mi pekiştirir; pekiştirmelidir?
Cevabını alamayacağımızı bildiğimiz sorularda bugün
Kahramanmaraş Valiliği Hukuk Müşaviri (Vali Yardımcısı) Mesut Taner Genç hakkında soruşturma başlatılmasına ve bu süre zarfında da görevden uzaklaştırılmasına yol açan "suçlarını(!)" aktarmıştım size.
Ben, iddiaların doğru olması halinde, Türkiye'de "kamu görevlilerinin, görevlerini kanunların öngördüğü, emrettiği şekilde yaptıkları için cezalandırılacakları" yeni bir döneme "yol olabilecek" nitelikteki bu olayın "hukuk devleti"ni savunan herkesin dahil olduğu bir infial yaratmasını beklerken tahmin edin ne oldu canım ülkemde?
-……..
Evet, aynen bu oldu işte. Sessizlik.
***
Sanal alemden yükselen veryansın bir yana, olaya dair tek "somut" hamle İYİ Parti Antalya Milletvekili Feridun Bahşi'den geldi. Bahşi, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun, yazılı olarak yanıtlaması istemiyle verdiği önergede özetle, "Genç'in görevden uzaklaştırılmasıyla, başkanlık ettiği kurulun disiplin cezası verdiği Afşin İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Mahir Turan'ın Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Sefer Turan'ın ağabeyi olmasının bir ilgisinin olup olmadığı ve Kahramanmaraş Valisinin olaya müdahil olup olmadığı" sorularının cevabını istedi.
Bu olay, kamuoyuna yansıdığı andan itibaren hep siyasetle ilişkili olarak değerlendirildi. Halbuki, -bu yönü elbette var ama bir yana- olaya karışan kişilerin isimlerinden, ideolojik ve siyasi aidiyetlerinden bağımsız olarak da, yani Themis gibi gözlerimiz kapalı baktığımızda da "skandal" olarak görebilmemiz gereken bir hukuki fecaat var ortada; ve bütün diğer etkilerinden daha önemlisi bu metodun bir "geleneğe(!)" dönüşme ihtimali.
Bu minvalde, sorularına mealen şöyle devam ediyor Bahşi:
- Disiplin işlemine konu olan fiil, Turan'ın yurtdışında olduğu tarihlerde kendisini sınav komisyonu başkanı olarak yazdırıp harcırah almasıysa, bu, TCK 204/2 (resmi evrakta sahtecilik) maddesi ve TCK158/1-e (kamu kurumunu dolandırma) maddesi kapsamında suç değil midir? Suçsa, valilikçe işlem yapılmış mıdır? Yapılmadıysa, neden yapılmamıştır?
- Kamu görevlisi olan Kahramanmaraş il valisinin, işlendiğini öğrendi suçu bildirmemesi de yine TCK 279/1 (kamu görevlisinin suçu bildirmeme suçu) maddesi kapsamında suç değil midir? Suçsa, bakanlığınız Vali hakkında adli bir işlem yapmış mıdır? Yapmadıysa, neden yapmamıştır?
***
Türkiye Cumhuriyeti kanunlar uyarınca yönetilen bir hukuk devleti midir? Yoksa, kanunların uygulanıp uygulanmamasının keyfiyete tabi olduğu ve hatta uygulanmasının suç teşkil eder hale geldiği, fiili durumu, herhangi bir "aday müttefik"çe ortaya atılacak teklif/yapılacak çağrı sonucu resmileştirilmeyi bekleyen bir çadır devleti midir? Değilse, ve Genç olayındaki iddialar doğruysa, devletin, görev yaptıkları illerdeki ete kemiğe bürünmüş hali olması beklenen valiler, kanunlara uyulmaması talimatını verme cesaretini kimden/nereden almaktadır?