Kan gövdeyi götürmeden...
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını değiştiren kanunun yumruklar, tekmeler, hakaretler, küfürleşmeler arasında bir cinayete falan sebep olmadan Meclis’ten geçmiş olması bizi yakın geçmişe götürdü...
Yıl 1921’in 9 Ekim tarihidir.
Konu yine “Hâkim” dir.
Amma sadece bir tek “Hâkim”dir.
Adliye Vekili Refik Bey(Koraltan) tarafından bir hâkimin yeri değiştirilir. Bu tayin üzerine Rize Milletvekili Ziya Hurşit Bey, “Bu tayinin hukukî bir dayanağı yoktur” itirazında bulunur. Diğer tayinler gibi bu tayinin de partinin il başkanlarının talebi üzerine olduğunu dile getirir ve Adliye Vekili Refik Bey’i, “Masanızın başında olan bitenden haberiniz yok. Vilayetlerden diledikleri gibi sesleniyorlar, siz de başınızı sallıyorsunuz” der.
Bu benzetmeye içerleyen Adliye Vekili, “Ben kukla mıyım ki başımı sallayayım!” diye sitem eder.
Ve bu safhadan sonra münakaşa şiddetlenir. Taraflar kâh kürsüden kâh oturdukları yerden birbirlerine ağır sözler söyler. Meclis’in bir bölümü Adliye Vekili’nin gerekli araştırmayı yapmadan o hâkimin tayinini yaptığını bir bölümü ise Adliye Vekili’nin hukuki yetkisini kullandığını ileri sürmektedir. Meclis gündeminde hayatî meselelerin bulunduğu bir dönemde bir hâkimin tayinine bu kadar vakit ayırmanın doğru olmadığını söyleyenler varsa da Ziya Hurşit Bey, “Sana hukuk diploması verenin eli kırılsın” deyince taraflar birbirlerinin üzerine yürür.
Saçı sakalı ağarmış ,yaşı başı kemale ermiş Dersim Mebusu Mustafa Ağa söz alır ve der ki:
“-İnsanın kâmili odur ki nefsini yenebilir, hakkını güzel sözlerin okşayıcı kılıfına sarar. Ziya Hurşit Bey genç, Vekil Bey de genç... Onlar da benim yaşıma gelince bu hakikati anlayacaklar amma asıl hüner kanları kaynarken olgun ve kâmil insan olabilmekte. Nezâhat-i lisaniye, terbiyenin ve irfanın anahtarıdır. Ne ellerinden ne dillerinden düşürmesinler.”
Ardından Erzurum Milletvekili Yeşilli Zade Salih Efendi Hadis-î Kudsî’lerden örnekler verir. Bursa Mebusu Şeyh Servet Efendi ve Afyonkarahisar mebusları sükûnete davet eden konuşmalar yapar.
Ve ardından Başkanlık makamındaki Dr. Adnan Bey(Adıvar) Mustafa Ağa’nın şu takririni okur:
“Saatlerdir devam eden münakaşaları bir refikimizin kanaati hilafına kaybedilmiş zaman telâkki etmiyorum. Tamamen aksine istifadeli ve hatta zaruri olduğuna kaniim. Gelecek nesiller bu Meclis-i âlinin en hayatî ve mühim meselelerini hislerimizden tecerrüt ederek sâkin, vakûr, terbiye dairesinde ve birbirimizi rencide etmeden sâlim neticeye bağladığımızı görürlerse yolumuzdan yürürler ve ruhumuz şâd olur. Nezâht-i lisaniye insanları diğer insanlardan ayıran ilâhi bir lütuftur. Heyyet-i Umumiye’nin tasvibine arz edilmesini rica ederim.”
Kütahya Milletvekili Kâtip Cevdet Bey’in okuduğu takrir alkışlar arasında ve ittifakla kabul edilir. Ziya Hurşit Bey’le Refik Bey kucaklaşarak barışırlar.
2014’ün Meclis’inde yumruklar, tekmeler, şaft kaymaları yaşandı ve bütün bunlar bir hâkimin tayini için değil, hukukun toptan katledilmesi için yapıldı. Ve hiçbir olay 1921’deki gibi tatlıya bağlanamadı, kucaklaşma ile noktalanmadı.
Her şey, hadi her şey demeyelim, çok şey ne kadar bozulmuş, ne kadar çürümüş, öyle değil mi?
Niye acaba?
KİTAP: “Memlekete Hoş Geldin Öcalan”. Velut kalemlerimizden Necdet Pakmezci’nin son kitaplarından biri. Tanyeri’den çıkmış. Siz kitabın adına bakarak içeriği Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi serüveni zannetmeyin. Kitap, Öcalan ve PKK’nın mahrem tarihini ve Öcalan’ın örgütü ele geçirirken izlediği şeytani plânları ve döktüğü kanları isim, yer ve zamanın şahitliği ile ortaya koyan bir çalışma. Yani bugünü ve dönüştürülmek istenen Türkiye’nin kodlarını anlamak için bir el altı çalışması.