Kan dökme yarışı...
1925 yılında İngiliz’in düğmeye basması ile “Din elden gidiyor” diyerek ayaklanıp Kurtuluş Savaşı ile kurtulan vatanı ve kurulan devleti ortadan kaldırmak için nice ocaklar söndürüp nice canlar yaktığı için asıldığı meydana Diyarbakır’ın PKK’lı Belediye Başkanı tutuyor, “Şeyh Sait Meydanı” adını veriyor..
AKP hükümetinden tık çıkmıyor.
Bu kabul ve sessizlikten cesaret alan Diyarbakır Belediyesi PKK ayaklanmasında ilk Türk askerini şehit eden Mahsum Korkmaz’ın heykelini Diyarbakır’ın Lice ilçesine dikiyor.
Yine bir sessizlik, yine bir suskunluk.
Bu sessizlik ve suskunluk, evlatlarını PKK ile mücadelede şehit vermiş ve gazi yapmış aileleri ve milletin tamamını çileden çıkartınca savcılık harekete geçiyor, iş mahkemeye havale ediliyor, mahkeme, “Yıkılsın” kararı veriyor...
Güvenlik güçleri mahkeme kararını uygulamak için harekete geçince PKK ve o heykeli oraya diken belediyenin organize ettiği adamlar “Yıktırmayız” diyerek karşı koyuyor, silaha sarılıyor. Mehmetçiği şehit ediyor. Yani, bu topraklarda senin mahkeme kararların da geçmez diyorlar, bir nevî Şeyh Sait ayaklanmasının 2014 versiyonu yaşanıyor..
Bütün bunlar olurken Erdoğan hâlâ, “Tek vatan, tek devlet, tek bayrak” diyor, diyebiliyor. Diyarbakır Belediyesi isyan ettiği için asıldığı meydana Şeyh Sait adını verebiliyor, yine belediye PKK ayaklanmasında ilk Türk askerinin kanını döken Mahsum Korkmaz isimli teröristin heykelini Lice’ye dikebiliyorsa, bu, “Ben sizinle birlikte yaşamak istemiyorum!” diye bas bas bağırmak değildir de nedir? Üstelik siz zaten oraların bu taraflarla ilgisi olmadığını ortaya koymak için bölgeye “Kürdistan” demeye başlamış, bu illerdeki mahalle, köy ve sokak isimlerini M.Ö. isimlerle değiştirerek Türkiye ile ilgisinin kesilmesine ruhsat vermişsiniz..
Siz; “Milliyetçiliği ayaklar altına almış”, Türk milletini 36 etnik yapı diye üstüne basa basa bölmüş, Türklüğü de bu 36 etnik yapıdan biri haline getirmiş...
Her yerde İstiklal Marşı mı söylenir demiş, T.C. remzini bazı resmi kurumlardan kaldırmaya çalışmış, bazılarında başarılı olmuş bazılarında gösterilen tepki üzerine geri adım atmış; ırk değil vatandaşlık şuurunu güçlendirmek için söylenen “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” taahhüdünden rahatsız olduğunuz için andımızın söylenmesini kaldırmış...
Başbakanın oğlu olmaktan başka hiçbir özelliği olmayan Bilal’i Milli Eğitim Bakanı’na talimat verebilecek konumlara getirmiş iseniz, birileri elbette, “Senden o kadarsa, benden de şunlar-şunlar” diyecektir...
AKP’nin gelecekte neler yapacağını görmek için geçmişte neler yaptığına bakmak, önümüzü görmek için kâfi ipuçlarını veriyor...
Ve biz AKP’nin geçmişinde şahıs ve millet olarak bir şeyler kazanmak için ter dökmek değil, biat etmek olduğunu görüyoruz..
Bunu bölücü PKK da görüyor...
O da kendine biat ettirmek için kan dökmeyi göze almış, bu konuda Öcalan’la devletin masaya oturması kazanımını sağlayarak mesafe kat edilebileceğini, sayenizde, yaşayarak öğrenmiş bulunuyor...
Yani sizin “barış süreci” dediğiniz şey PKK için “savaş süreci”nden başka bir şey değil...
Ne yazık ki bu konuda Türkiye’yi yönetenler değil PKK doğru söylüyor...
Ve kan dökülmeye devam ediliyor...
Karakollarda PKK flamaları, yollarda PKK devriyeleri, ellerde PKK makbuzları, devlete verilmeyen elektrik paraları, esnafın mal alır ve satarken fatura kesmeyerek ödemediği pek çok vergi...
Türkiye bölünmeyecekmiş, tek bayrak, tek devletmiş, garantisi de Erdoğan’mış...
Türkiye bölündü beyler, sadece adı konmadı bir de imzalar atılıp uluslararası anlaşma haline getirilmedi...
PKK için “savaş süreci” olan şey millet için “barış” değil “alıştırma” süreci; tamam mı?