Kahramanlık nereye kadar?
Bir zamanlar kartaldı.
Haftanın her günü.
Neredeyse günün her saati.
Elinde belgelerle, grafiklerle.
Çıkmadığı televizyon ekranı, manşet olmadığı gazete yoktu.
Ekranlara sığamıyordu.
Herşeyi biliyor.
Bildiklerini, milyonlarla paylaşmak için her fırsatı değerlendiriyordu.
Siyasi tartışmalar.
Yarışmalar.
Magazin
Ekonomi.
Kadın programları.
Yemek tarifleri...
Hangi taş kaldırılsa altından çıkıyordu.
Günler geçti.
Haftalar, aylar geçti.
Ünü sınırlar aşarken o her gece yazıhanesinde milyonlarca döviz istifledi.
Okudu, okşadı. Ertesi gün; daha da artması dileği ile evine gitti.
Borcu olanlar yataklarında terleyip dönerken, uyumak için koyun sayarken o dövizlerinin bir gecede ne kadar kazandıracağı ve katlanarak nasıl kartopu gibi büyüyeceğinin hesabını yaptı.
Çevresini saranların “Bu ülkeye Cumhurbaşkanı olmalısın! Sana iktidar yakışır!.” demelerine gündüz gülüp geçerken, gece yatağında milyonlarca dövizinin sıcaklığıyla huşu içinde, iktidarın avuçları içinde olduğunu düşünüp hayaller kurdu.
Derken kış geldi çattı, bizimkinde şafak attı.
Zil; sabah 06.00’da acı acı çaldı.
Hayra yorumladı...
Ama kapıdan hayır değil, polisler girdi.
Evi aramaya başladılar.
Ruh ve beden çökmesine rağmen, dik durmaya gülümsemeye çalıştı.
Polis arabasına binerken, hayalleri kabusa dönüştü.
Hakim karşısına çıktığında, yanlışlığın düzeleceğini, yeniden milyonlarca dövizinin sıcaklığına kavuşacağını düşündü.
Olmadı.
Elleri kelepçeli cezaevine giderken, iktidar hayallerini gelecek korkusu gölgeledi.
Daha da kötüsü; polisler yazıhanede her gece öpüp okşadığı, özenle istiflediği milyonlarca dövizine el koydular.
Herşeyin bittiğini düşünürken, sihirli bir el , cezaevi kapılarını aralayınca, dövizlerine olmasa da özgürlüğüne kavuştu.
Kavuştu da, diline kilit vurdu.
Ne sesini duyan oldu.
Ne de yüzünü gören.
İdeallerini, halkın çektiği sıkıntıları menfeati gereği buzdolabına kaldırdı.
Her zil sesinde, elleri kelepçeli cezaevine götürülüş günlerini hatırlayarak yüreği daralıp, boğazı tıkanıp, soğuk terler döker oldu.
Bir döneme damga vuran muhterem, bugünlerde değil ekonomideki kötü gidiş veya banka soygunları için belgesel hazırlamak; adını unutturmak için elinden geleni yapıyor.
Ne de olsa dövizleri hala gözaltında.
Yarın herşey olabilir.
Kendi menfeatleri ülke menfeatlerinden yüksek olanlar için bugünler karanlık köşelere sinme günüdür.
Sakın ola; bu hikayenin Türkiye’de yaşandığını, yaşanıyor olduğunu düşünmeyin.
Sakın ola; falan kişileri hikayenin kahramanları yapmayın. Çünkü; gerçek olmayan bu hikaye, korkak kahramanların haleti ruhiyesini ortaya koymak için yazılmıştır.