Kader, takdir ve tedbir

6 Şubat 2023''te, biri gece saat: 04.17''de, diğeri 9 saat sonra 13.24''te olmak üzere 10 ilimizi etkileyen 7.7 ve 7.6''lık üst üste meydana gelen iki deprem yaşadık. Maalesef söz konusu illerimizde taş üstünde taş kalmadı… Millet olarak birlik ve beraberlik içinde bu büyük yıkımın da üstesinden geleceğiz inşallah. Lakin ben burada meselenin bir başka yönüne temas etmeye çalışacağım. Hani derler ya "Bin nasihatten bir musibet yeğdir." Yahut "Her düştüğünde, yerden bir avuç toprakla kalkmasını bileceksin." Bu musibetten nasıl bir ders çıkarmamız lazım? Veya çıkarabilecek miyiz? Ben pek ümitli değilim. Çünkü hemen birçok alanda olduğu gibi deprem felaketiyle ilgili olarak da düşünmek, kafa yormak, tedbir almak yerine işin en kolayını tercih ederek meseleyi dine havale ediyoruz. "Alın yazısı", "Allah''ın takdiri", "Kader böyleymiş, yapılacak bir şey yok"… Bu ve benzeri ifadelerle felaketin üstü hemen örtülüyor. Bir müddet sonra da -ateş düştüğü yeri yaka dursun- biz hiçbir şey olmamış gibi yolumuza devam ediyoruz, tâ deprem kapımız tekrar bir daha çalana kadar.

Depremin 5. günü Cuma namazı için cami avlusunda birikip sohbet eden insanlara kulak verdim. Hepsi de yukarıda işaret etmeye çalıştığım gibi işi kadere yükleyip "Allah böyle takdir etmiş" diyorlardı.

"Efendim, takdir varsa bir de tedbir var" demeye niyetlendimse de fayda etmeyeceğini bildiğim için doğru camiye girdim. Hoca, kürsüden cemaate, Tevbe sûresi, 111. âyete atıfta bulunarak "Depremde şehit olanlar cenneti canlarıyla satın aldılar. Bizler de depremzedelere yardım yaparak cenneti mallarımızla satın alalım" diye hitap ediyordu.

Abarttığımı düşünüyorsanız size daha müşahhas (soyut) bir örnek sunayım.

En büyük fıkıh âlimi olarak bilinen Hayrettin Karaman, depremin 7. gününde (12 Şubat 2023 Pazar) gazetedeki köşesinde şunları yazdı:

"Deprem üzerine notlar

…..

Bu gibi felaketlerde ölenler şehittir. Ebediyete göre bir zerre teşkil etmeyen şu dünya ömrümüzde bir süre daha -Allah korusun günah işleyerek- yaşayıp ölmek mi, şehit olup ebediyen mutlu olmak mı hayırlıdır!" (Burada H. Karaman''ın sözünün nereye vardığını anlatmaya benim dilim varmaz.)

İşte din anlayışımız bu… Hocamız da böyle düşünüyor, hacımız da, âlimimiz de, cahilimiz de…

Bana sorarsanız bugün en önemli meselemiz bu kader anlayışını ıslah etmektir. Bunu yapamazsak başka hiçbir şey yapamayız.

Maalesef hâlâ, Hz. Peygamberimizin torunu Hüseyin''i şehit edip ardından "Bu onun kaderiydi, bizim bir sorumluluğumuz yok" demeye getiren Emevî yöneticilerinin kader anlayışını tekrar edip duruyoruz.

Takdir, tedbir

Bize öğretilen din anlayışına göre "tedbir, takdiri bozmaz." Yani takdir ne ise o olur. Tedbirin bir anlamı yoktur.

Öncelikle şunu belirtelim ki "Tedbir takdiri bozmaz" sözü dinî bir hüküm değildir. Şeyhülislâm İbn Kemâl (ö. 1534) bir beytinde bu sözü mesel/atasözü olarak zikreder:

"Şekk etme sakın yâhû bî-şübhe mahaldir bu//Çoktan ki meseldir bu, tedbiri bozar takdir."

Dînî bir hüküm olmadığı halde bu anlayış nasıl olmuş da Müslümanların ruhuna böyle kazınmış anlamak mümkün değil.

Keşke:

"İnanıyoruz ki ''levh-i mahfuz''da takdir var//Takdiri bozmaz ise niye tedbir var?" diyen şaire kulak verebilmiş olsaydık.

Çözüm

Bütün bu mülahazalardan sonra "takdir" nedir diye "Kamus Tercümesi"ne tekrar baktım.

"Takdir; Allah, ezelden ebede kadar halk ve îcad eyleyeceği mevcudat ve kâinatı kable''l-îkâ [vukua gelmeden önce] levh-i mahfuzda olacağı üzere resm eylemek mânâsınadır." (Bkz. Mütercim Asım; Kâmus Tercümesi, Matbaa-i Osmaniye, c. 2, İst. 1305, s. 75."

Bu tariften de anlaşılacağı üzere, ezelî ilmiyle Allah''ın kâinatta olup bitecekleri biliyor olmasına kader/takdir denir ki bu durumun, sosyal hayatta insanları menfi yahut müspet anlamda etkileyecek bir yönü yoktur. Binayı çürük yaparsak depremde yıkılır, sağlam yaparsak yıkılmaz vesselam…

ACZİMİN GİRYESİ:

DEPREM GERÇEĞİ

Depremin vurduğu şehirlere bak, kalmadı taş üstünde taş,

Varlık içinde yaşayanların da sofrasında yok bir lokma aş.

(Li-müellifihi)

Yazarın Diğer Yazıları