"Kaçınılmaz çöküş"
"Ülkemizde rejim değişikliği yaşandı. Bu rejim değişikliği, 16 seneye yayılmış, adım adım gerçekleşen bir sürecin sonunda oldu…" Bu cümle, Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın "Kaçınılmaz Çöküş, AKP Rejiminin Dörtlü Krizi" adlı kitabının önsözünde yazılı. Oradan alındı.
Sormak isterim: Tüm yaşadıklarımızı bir cümlede özetlemiyor mu? Hatta içinde bulunduğumuz İstanbul seçimlerinin yenilenmesinin gerekçelerini, YSK'nın içene düştüğü (düşürüldüğü) vahim durumu anlatmıyor mu?
Anlatıyor…
Çünkü "24 Haziran 2018 genel seçimleri ile fiili tek adamlıktan hukuki tek adamlığa dayalı 'AKP Rejimi'ne geçildi.
İşte şu ikide bir "davam, davam" dedikleri şey, Özdağ Hoca'nın tespitiyle "hukuki tek Adamlığa dayalı 'AKP Rejimi'dir."
Ancak rejim, daha kuruluş aşamasında duvara tosladı. "Türkiye ağır bir krize girdi." Buna karşılık, iktidarın tuzu kuru, buna aldırmaz görünüyor. Lehine olacağını sandığı her siyasi kararın sonucu, Türkiye ekonomisine, doların yükselişi ile ağır bir fatura olarak yansıyor. Kiriz, hafifleyeceği yerde ağırlaşıyor. Bunun anlamı şudur: Türk milleti, AKP'nin atacağı her siyasi adımda, bir az daha yoksullaşmanın ötesinde, gittikçe duvara yaslanacak. Elbette bunun sandıkta bir karşılığı olacaktı. Nitekim 31 Mart seçimlerinde sonucu gördük.
AKP geriliyor.
Bunun anlamı nedir?
Şudur: "Yeni AKP Rejimi" tökezliyor.
Bu durumun sonucu ne olacak?
Elbette 17 yıldır adım adım rejim inşa edenleri telaşa düşürecek.
İşte tam da burada yeni rejimin mevcut durumu nasıl kabullendiği meselesi görüntüye giriyor.
Yeni "AKP Rejimi", öteden beri sürüp gelen YSK normlarına uygun demokratik sonuçları kabul etmiyor. Etmeyince de içinde bulunduğumuz durum doğuyor.
İktidar, "Tek Adam"lıktan doğan siyasal gücünü sandık üzerinde bir gölge gibi dolaştırıyor. Çünkü biliyor ki, aşama aşama buraya kadar getirip tam taçlandıracağı sırada başına gelen bu seçmen davranışı, inşa etmekte olduğu rejimin sonu olacak.
Zaten bunun uyarısını rejimin baş destekçisi rolünü oynayan Bahçeli vermişti.
"Seçim kayıp edilirse rejim tartışılır" demişti.
Lakin Bahçeli'nin unuttuğu bir şey vardı: Rejim, en başından kendi çelişkisiyle doğmaktaydı.
Nitekim "24 Haziran 2018'de yapılan seçimler ile otoriter tek adam yönetimine dayanan "AKP Rejimine geçiş," sürecin sonuna yaklaşıldığında önce kendi yarattıkları ekonomi, sonra yine kendi yarattıkları hukuk düzeninin arızaları ile karşılaştı. Gelinen noktada, İstanbul seçimlerinin, kendine tezat gerekçeyle iptalini sağlayarak, hem iktidara olan güveni ve hem de rejim halk arasındaki gerilimi inatlaştırdılar..
Kamu vicdanı, "her şey güzel olacak" sloganı ile onları korkutuyor.
Sanatçıların, ses yükselmesini kabullenmiyorlar. Aynı şekilde "dava" içinden yükselen seslere; suçlayıcı ve dışlayıcı, buyurgan ifadelerle itiraz ediyorlar.
Kısacası muhalefet istemiyorlar.
Ama ne gariptir ki eş zamanlı olarak da demokrasiden yana olduklarını açıklamaktan da geri durmuyorlar. Hâlbuki demokrasi, farklılıkları kabullenmekle başlar.
Bunlar, itiraz edenleri fişlediklerini söylüyor. İşte bu hâl, korkunun, telaşın, endişenin fili durumudur.
Ne gösteriyor?
Panik…
Emin olun "içerden" birkaç eleştiri daha gelsin, birkaç olumsuz sonuç daha görsünler, daha da sert davranacaklardır.
NOT: Sevgili okuyucularım, Ümit Özdağ Hoca'nın yazdığı "Kaçınılmaz Çöküş" adlı kitabın tam okunma zamanıdır. Tavsiye ederim..