Kaç gazeteci var?
Gerçek gazeteci sayısı giderek azalıyor. Bazıları sessiz sedasız bir kenara çekiliyor. Birinde 15,5 ay diğerinde 6 ay haksız yere hapis yatırılan Müyesser Yıldız yıllarca başarı ile yazdığı Odatv''den ayrıldı. Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan gibi hemen bir başka gazetede yazmasını bekledik olmadı. Müyesser Yıldız tek başına ordu gibidir. Suya, buza, buluta yazmaktan vazgeçmez. Ben dahil bir çok gazetecinin atladığı detayları yakalamaya devam ediyor. Bugün köşemi ona ayırıyorum
Yeni adli yıl, yeni Yargıtay binasında Erdoğan''ın da katıldığı bir törenle başladı.
Daha önce Millî Savunma Bakanlığı''nın Ay Yıldız Yerleşkesi temel atma töreninde yeni Yargıtay binasından da söz eden Erdoğan, "Artık merdiven altı çalışan yargı mensupları olmayacak. Her şeyiyle muhteşem Yargıtay binasında, Yargıtay mensuplarımız bu çalışmalarını çok daha huzurlu bir ortamda yapacaklar." dedi.
Demek, yargımız bugüne kadar "merdiven altında" çalışmış!..
Kastedilen fiziki şartlar değil de hukukun çöküşü ise doğru.
Suçun şahsiliği, masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı, delilden şüpheliye ulaşma gibi en temel hukuk ilkelerinin nasıl göz ardı edildiğini, yargının verdiği beraat veya kovuşturmaya yer yok kararlarının dahi nasıl uygulanmadığını biliyor, görüyoruz.
Bir başka gerçek; emekli asker veya sivil, her ağzını açanın "darbecilikle" suçlanması.
Muhalefetin her eleştirisi, "Darbe istiyorlar" diye bastırıldı, emekli amirallerin "Montrö''ye sahip çıkın." çağrısı "muhtıra" olarak nitelendirildi. Kitabındaki birkaç cümleden dolayı eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ hakkında dahi dava açıldı.
Ancak iktidarın öncü kalemlerinden birisi, kimi yabancıların yazıları ve yangınlar sırasında başlatılan "Türkiye''ye yardım et" kampanyasından hareketle, tam da Yüksek Askerî Şûra toplantısının yapılacağı gün, "Darbe olasılığını, 15 Temmuz''dan dört ay önce yazdığımda da paranoyaklıkla suçlandığım için yine aynı numarayı uygulayacaklardır. Ama garip bir hareketlilik var, benden söylemesi… Biz hazırız." diye yazdı, hiçbir şey olmadı.
Ne kimse çağırıp "Ne biliyorsun? Nerede hareketlilik var? Kimleri kast ediyorsun?" diye sordu ne de kendisi hakkında herhangi bir suç duyurusunda bulunuldu.
Gerçi gerek kalmadı; aynı kalem sadece 5 gün sonra, 15 Temmuz''un ardından TSK''nın nasıl güçlendiğini anlatıp şunları vurguladı:
"Bu aşamaya gelinmesinde FETÖ cerahatinden kurtulmanın yanı sıra Hulusi Akar''ın, ''Asil milletimizin bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri, akıl ve bilimin ışığında, Anayasa çerçevesinde, yasalar ve Sayın Cumhurbaşkanı''mızın direktifleri doğrultusunda, sıralı amir ve komutanların emir ve komutasında, görev ve sorumluluklarının bilincinde, milletimizin emrindedir.'' diyerek defaatle çizdiği çerçevenin takip edilmesinin de payı büyüktür."
Hukukun geldiği noktadan girip "darbe"ye nereden mi geldik? Açıklayalım.
Bilindiği gibi, 15 Temmuz''dan sonra darbe teşebbüsüne fiilen katılanlar dışında TSK''dan binlerce kişi açığa alındı veya atıldı; hem de haklarındaki soruşturma veya kovuşturma henüz bitmeden, yani mahkemeler suçlu olduklarına karar vermeden.
İşte bu durumda olan bir Yüzbaşının hikâyesini ve Millî Savunma Bakanlığı''nın, mahkemeye gönderdiği savunmayı paylaşmak istiyoruz.
Yüzbaşı hakkında ankesör iddiası vardı. Hiç tutuklanmadı, ama açığa alındı. 3 yıldır devam eden davası henüz sonuçlanmamışken, bu yılki YAŞ''tan hemen önce ihraç edildi. O da ihraç işleminin iptali için idare mahkemesine dava açtı.
Tam da İktidar kaleminin, "Garip bir hareketlilik var, benden söylemesi…" diye yazdığı günlerde Millî Savunma Bakanlığı Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Bakan Hulusi Akar adına mahkemeye savunma gönderdi.
Savunmada, davacının KHK''ya eklenen geçici madde kapsamında, Millî Savunma Bakanı''nın kararıyla kamu görevinden çıkarıldığı belirtildikten sonra şöyle denildi:
"OHAL kapsamında alınan tedbirler, devletin görevi ve vatandaşlarına karşı yükümlülüklerinin gereği, terör örgütleriyle mücadele ve yeni bir darbe kalkışmasını önlemeye yönelik zorunlu, acil ve orantılı tedbir niteliğinde olup, haklı ve hukuka uygundur."
Millî Savunma Bakanlığı''nın dahi "yeni bir darbe kalkışmasından" şüphelenip bunu ihraçların gerekçesi yapması, üstüne üstlük resmî yazıya dökmesi çok ilginç ve garip değil mi?
Erdoğan''ın, Kara Harp Okulu diploma ve sancak devir teslim törenindeki, "Darbe girişiminin ardından FETÖ ihanet çetesi ile irtibatı olan yaklaşık 21 bin TSK mensubunun ordumuzla ilişiğini kestik. Darbe girişimine bilfiil karışan veya örgütle iltisaklı 4 bin 723 ordu mensubu halen cezaevinde bulunmaktadır." açıklamasından hareketle şu tahminde bulunsak yanlış mı olur?
Bizzat ilgili bakanlığın böyle resmî bir şüphesi olduğuna göre, daha çok asker atılacak demektir!..