Kaç Bakan değişecek?
Başbakan Erdoğan’ın Afrika gezisi sonrası hükümette orta çaplı bir yenilenmeye gideceği kimi basın organlarında yer almaya başladı.
Bugün bu konuyu işleyeceğiz amma önce dün yaptığımız büyük bir yanlışı düzeltmek ve özür dilemek mecburiyetindeyiz:
16 Şubat 1999’da Öcalan Türkiye’ye getirildiğinde ve Öcalan’ın “Âdil yargılanma ve asılmama şartı” ile teslim edildiği hükûmet Ecevit hükûmetiydi. Demirel Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturuyordu.
MHP’nin hükümet ortaklığı ise 18 Nisan 1999’daki seçimlerle yani Öcalan’ın tesliminden aylar sonra olmuştur.
Gelelim Sayın Erdoğan’ın Afrika dönüşü hükûmette orta çaplı bir değişiklik yapacağı söylentilerine!
Efendim, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin gidecekmiş, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın yerine bir başkası atanacakmış. Hatta Dışişleri Bakanı’nın bile değişeceği alttan alta yayılıyor. Cumhuriyet’in haberine göre ise gidecekler arasında Maliye Bakanı Şimşek, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, Tarım Bakanı Mehdi Eker, Milli itim Bakanı Ömer Dinçer’in de adı geçiyor.
Değiştirileceği söylenen isimlere baktığımızda (pot kırmalarını bir kenara bırakacak olursak) İçişleri Bakanı Şahin’in dışında başarılı olan bir Bakan gerçekten yok. Siz bir Tarım Bakanı’nın başarısını neyle ölçersiniz? Türkiye şartlarında et ve tahıl üretimindeki artış ve bu alanda çalışanların mutluluğu ile tabii ki... Bugün bir tek çiftçi, bir tek besici halinden memnunsa Eker de başarılıdır. Amma yok böyle bir besici ve çiftçi. Bu hükümet döneminde “teşvik” diye beş kuruş verildi ise bu beş kuruş gübre, mazot ve besi yemine yapılan zamlarla 25 kuruş olarak geri alınmış, neticede, çiftçi ve besici icralık olmuştur.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ise üst üste iki yıl aynı programı uygulamamış, her yıl değişikliğe gitmiş, öğrenciyi de öğretmeni ve veliyi de perişan etmiştir. Dışişleri Bakanı’nın sıfır sorundan Türkiye’yi komşuları ile savaşın eşiğine getirdiği ve özellikle Suriye konusunda ülkesini dünyada sıfır destekle baş başa bıraktığı, elini kardeş kanına bulaştırdığı apaçık ortadadır. Üstelik bu tablonun Türkiye’ye ağır bir de maliyeti oluşmuştur. Kültür Bakanı Günay’ın kimi zaman Erdoğan’ın ak dediğine kara demesi Başbakanın tepesini attırmış olabilir.
Yani, evet bu ve diğer Bakanların değişmesi için çok sebep var ve hatta bugüne kadar o koltuklarda oturmaları bile keramet gibi bir şey.
Amma bütün bunlara rağmen bu satırların yazarı böyle bir değişikliğin olmayacağı gibi bir hisse sahip. İçişleri Bakanı’nı değiştirmek Öcalan’a taviz gibi algılanacaktır ve zaten böyle bir değişiklik olursa buna başka kılıf bulmak da imkânsızdır. Sağlık Bakanı’nın gitmesi demek çok özel bir sebep dolayısıyla gitmesi demektir. Çünkü bu bakanlıkla Erdoğan ailesi arasındaki ilişkiler daha sonraki yıllarda çok gündeme gelecek ilişkilerdir. Maliye Bakanı ile Dışişleri Bakanı’nın değişmesi ise MİT Müsteşarı’nın değişmesi gibi bir algı oluşturur. Yani, Erdoğan’ın kendini inkârdır. Bugüne kadar övündüğü ne varsa cümlesini toptan çöpe atmak olur.
O zaman bu söylenti niye?
Böyle bir şey yok da bâzıları kendi temennilerini dile getirerek kamuoyu oluşturmak mı istiyor?
Olabilir...
Amma bilelim ki ateş olmadan duman tütmez hesabı, böyle bir söylenti varsa, bu, Başbakanlık merkezli bir “sızdırmadan” kaynaklanıyordur.
Önemli olan “sızdırma” nın amacıdır? Mesele “gündem saptırmak için” midir yoksa bu isimlerin bir kısmından gerçekten kurtulmak isteniyordur da, “Görüyorsunuz kamuoyu bunu bekliyor ve siyaset kamuoyuna cevap verme sanatı”dır denilmek için de bu “sızdırma” yapılmıştır.
Naçizane kanaatim bu sızdırmanın asıl amacı “kamuoyu oluşturmak” içindir.
Öyle değilse, “ikisi birden” demek durumunda kalacağız.
Erdoğan’ın, PKK’nın bütün taleplerine “evet” dediği şu günlerde milleti başka şeylerle meşgul etmeye şiddetle ihtiyacı var çünkü.