Kâbus kapıda

Gezi olayları ve 17 Aralık operasyonları ekonomiyi sarstı, ancak etkisi yüzde 5’den fazla değil. Zira sorun, yaşanan olaylarda değil siyasi iktidarın 10 yıldır uyguladığı ekonomik politikada.
Şimdi o politikalarının ürünü olan ekonomi, tıpkı kağıttan bir kule gibi yıkılıyor, olan biz vatandaşlara oluyor.
Türkiye’de bugün yaşanan krizin habercisi olan ekonomik veriler 2 yıldır ortadaydı. Dünyaca ünlü ekonomistler, politikasını tamamen dışarıdan gelen sıcak paraya dayalı oluşturan Türkiye’nin büyük bir krizle karşı karşıya olduğunu söylüyorlardı.
El gömleği ile düğüne giden Türkiye’nin çırıl çıplak kaldığının fotoğrafıdır.
Yıllardır Türkiye’ye yalancı bir bahar yaşatan sıcak para, artık ülkemizi terk ediyor. Giderken ise canımızı yakıyor.
Daha bunlar işin başlangıcı. Şu ana kadar 7 milyar dolar Türkiye’den çıktı.
Borsa 30 bin puan düştü, dolar yüzde 20 yükseldi.
Dolar 1.60 liradan 2.20 liraya fırladı.

Batıyoruz!

Dövizdeki her 1 kuruşluk artış ülke olarak biraz daha batmamıza neden oluyor. Çünkü Türkiye’nin brüt dış borç stoku, 372,7 milyar doları geçti.
Özel sektör borçlarının toplam dış borç stoku içerisindeki payı 255,3 milyar dolar ile yüzde 68,5 ve kamu kesimi borçlarının payı 111,7 milyar dolar ile yüzde 30 oldu.
Yani Başbakan’ın dediği gibi Türkiye’nin dış borcu bitmedi. Tam tersi arttı. Biten sadece IMF’ye olan borcumuz. Özellikle inşaat sektörü ve tüketime yönelik harcamaların yüzde 80’lik bölümü yurtdışından gelen sıcak para ile finanse edildi. Nitekim kısa vadeli özel sektör dış borcu da Eylül ayı sonu itibarıyla 107,6 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Bu tutar içinde bankacılık sektörünün payı 71,5 milyar dolar oldu. Yani bankalar, yaklaşık 100 milyar doları yurtdışından borçlanıp bunu vatandaşa sattılar. Vatandaş ise kazanmadan bu para ile ev aldı, cep telefonu ve daha bir çok şey aldı.
Şimdi bankalar, yaklaşık 100 milyar doları 2 yıl içerisinde ödeyecek. Burada en büyük sorun; bankalar bu paraların büyük bir bölümünü 1.70 döviz kuru üzerinden yaptı. Dolardaki her bir lira nasıl zam olarak vatandaşın canını yakacaksa, aynı zamanda yıllardır kanımızı emen bankaların da zarar etmesine neden oluyor. Basit bir örnek verelim: Yurtdışından bir banka 1 milyar dolar sendikasyon kredisi alıyor. Bunu Türkiye’ye getirip 1.70 kur ile satıyor sonra Türkiye’de vatandaşa yüzde 30 faizle kredi olarak veriyor. Kurun hiç artmaması halinde banka havadan yüzde 30 kazanmış olacaktı. Nitekim son 8 yıldır kurların hemen hemen hiç artmaması, bankaların milyar dolarlık kâr elde etmelerine neden olmuştu.
Sıcak paranın ülkemizi terk etmesi, kurların akıl almaz noktalara gelmesine neden oldu. İşte 6 ay önce 1 milyar doları 1.70 kurdan alıp TL olarak satan banka, bütün kârını şimdi kur farkı olarak geri vermiş oldu.
Borsada banka hisselerindeki satışın arkasında da bu gerçek var. Dövizdeki her artış bankaları zarara götürecek.

Ya vatandaş?

Bankaların büyük bir bölümü yabancı sermaye. Ayrıca 10 yıldır yeterince kâr ettiler. Peki bu krizde vatandaş ne olacak? İşte o nokta çok karanlık. Allah, borcu olan vatandaşa yardım etsin. Çünkü, o karanlık sürede ne olacağını kestirmek oldukça güç.
Ancak cepte 12 taksit kalkıyor diye, teknoloji marketlerinin önünde ihtiyacı olmamasına rağmen 2 bin liralık cep telefonu için kuyruğa giren vatandaşa söz söylemeye de gerek yok.

Yazarın Diğer Yazıları