İyilik hızla yayılıyor...
Corona virüsü başımıza bela olduğundan bu yana güzellik arayışlarımızda hız aldı. Evlerde hapise mahkumiyet ihmal ettiğimiz aile ilişkilerimiz için bulunmaz fırsat haline dönüştü. Her şeyden önce hava kirliliği sorununu çözdük. Tabiat büyük ölçüde kendisini yenilemeye, insanoğlunun tahribatlarını tamir etmeye başladı. Bilmem farkında mısınız şehrin göbeğinde kuş sesleri ile uyanıyoruz sabahları... Denizlerimizde yunuslar gösteri yapıyor. Can dostlarımız hayvanlar uzun süredir ilk defa bu kadar özgürler. Sanayide, ekonomide üretim olmayışının endişesini yaşarken "Tarımın önemi" ön plana çıktı. Henüz corana virüsü ortada yok iken "Tarımsal üretim" projelerini hazırlayıp kış aylarında planlarını tamamlayıp, tohumlar ve fideler için üretime geçen Ankara Büyükşehir Belediyesi milyonlarca sebze-meyve fidesi dağıtarak boş arazilerin ekimini gerçekleştirirken, evlerin bahçelerine, balkonlarına kadar ulaştı üretim gayreti... Pencerelerimizin önlerindeki saksılarda Mansur Yavaş'ın hediyesi çiçekleri suluyoruz.
"İyilik daha bulaşıcıdır" sözü ile virüse karşı mücadeleyi yürüten Mansur Yavaş'ı ilk günler ciddiye almayanlar şimdi O'nun çalışmalarını kopyalayarak hatalarını telafi etmeye çalışıyorlar. "Veresiye defteri kapatma"nın ülkenin sosyolojik vakası olduğunu hatırlattı. Sadece mahalle bakkalı, kasabı, manavı değil eczanelerde veresiye defteri gerçeği ile yüzleşmemizi sağladı.
Şimdileri işlerine gelen günleri "Milat" sayanlara inat bazı konuları hatırlatmak da fayda görüyoruz. AKP iktidarı ile FETÖ'nün "Sevda yüklü kervanlar" günleri unutulmuş değil. Sahi nerede şu "Keriz feneri.." ya da "Kimse Yok mu" yalanlarının rüzgarları. FETÖ'nün ve iktidarın televizyon kanallarındaki "Duygu sömürü"lü programların arşivlerine göz atalım. Toplanan milyarlarca paranın hesabı sorulmadı. Kupon arazilere, lüks rezidanslara, ciplere paralar gömülürken, kameralar eşliğinde 3-5 ailenin fukaralık hikayeleri ile yapılan yardımlar kör gözün içine sokuldu. Lafa gelince "Din-iman...", "Alan el, veren eli görmeyecek..." ama insanların evlerine, hanelerine kameralarla girdiler. Üç kuruşluk yardımın 25 kuruşluk reklamını yaptılar. Nereden bakarsanız riya...
Devletin, milletin kontrolü, denetimi altında bulunan Kızılay'a alternatif olarak kurdukları vakıf ve derneklerin foyası ortaya çıkınca bu defa Kızılay'ı kuruluş ilkelerinden uzaklaştırıp ele geçirip, parti organı haline dönüştürmeye çalışıyorlar. Neredeyse 2 asırlık bu güzide kuruluşun düştüğü durum ortada. Kan bulamaz hale geldi...
İktidara gelmeden "Yasaklara, yolsuzluğa, yoksulluğa" karşı mücadele edeceğini söyleyenler yasaklarla dolu bir ülke, boğazına kadar yolsuzluğa bulaşan yönetim ve 20 milyondan fazla yoksulluğa mahkum kitle oluşturdu canım memleketimde...
"Vahşi kapitalizm"in tüm kurallarına yol verdiler... Şaibeli para ve imar planları ile inşa edilen AVM'ler, tekele dönüşen onbinlerce market zinciri yüzünden 18 yılda 1 milyon küçük esnaf kepenk kapattı. Mahalle kültürünün en önemli figürü olan bakkal, manav, kasap, tuhafiyeci, yorgancı, marangoz, tesisatçı, elektrikçi, dondurmacı, tatlıcı, fırıncı, kuruyemişçisi, halı-mobilyacı, çorbacı, köfteci, tostçu, çay ocağı, kahvecisi gibi her birini ayrı işlevi, kültürümüze katkısı olan esnaf, zenaatkar dükkanlarından geriye kaç tana kaldı? Köylere kadar "Market şubeleri" açıldı da ne oldu? Bir tanesi mahalleliye, köylüye "Veresiye" veriyor mu? "Aybaşında, harman zamanı ödersiniz" diyor mu?
Bütün bunlara rağmen vahşi kapitalizme, market tekellerine karşı direnen "Kahraman bakkallar" var... Ev, dükkan kirası olmayan şanslı... Günü geçirmek, emekliliğini kahvehanede geçirme yerine yıllar önce kurulan "Gönül köprüsü"nü korumak için direniyorlar. Ciroları düşük, elektrik, su, stopaj ve vergilerini ödeyebilen karlı...
Mahalle bakkalları aslında ülkemizin sosyolojik yapısını incelemede önemli unsurdur. Genç akademisyenlerin yüksek lisans, doktora tezleri için tavsiyemdir. Güvenlik konularında da kaynaktır. Mahalle-köy muhtarlarının bilmedikleri konuları bakkal bilir. Polisin, jandarmanın, istihbarat unsurlarının vazgeçilmez kaynağıdır. Günün birinde "Bakkallık" üzerine uzun ve detaylı bir yazıyı kaleme alma sözünü verip, yarın veresiye defterleri konusundan bahsedeceğimi belirteyim.