İyi beyinler Türkiye’de kalmıyor
Pazar günü yapılan YGS, (Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı) medyada soruların basit veya zor olması şeklinde değerlendirildi. Gerçekte ise önce mevcut yüksek öğrenim sistemini değerlendirmek, etkin bir yüksek öğrenim sisteminin şartlarını oluşturmak ve bu siteme girişleri düzenlemek gerekir.
23. dönemde Meclis’te görüşülmekte olan “yüksek öğretim kurumları, teşkilat kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı” nedeniyle, beş yıl önce Meclis’te yaptığım uyarı niteliğindeki bir konuşmamı, aynen veriyorum:
Türkiye yetiştirdiği beyinleri kaybediyor...
Geçen asrın ortalarında, eğitimin de aynen fabrika kurmak gibi bir yatırım olduğu anlaşıldı... Bütün ülkeler insana yatırım “beşeri yatırım” a ayrılan kaynakları artırdı.
Özellikle, yüksek öğrenimde teknik dallarda eğitilmiş iş gücü, ekonomide verimliliğin artmasında, teknolojinin gelişmesinde ve ülke kalkınmasında önemli bir işlev görmektedir.
İster devlet olsun isterse vakıf üniversitelerinden olsun yüksek öğrenim görmüş vasıflı iş gücünün maliyetini toplum karşılıyor. Vakıf üniversitelerine verilen imtiyaz ve desteklerin maliyeti de toplum tarafından karşılanıyor.
Bu yetişmiş, vasıflı ve hazır olan iş gücünün, başka bir ülkede çalışmak üzere dışarıya gitmesi, Türkiye’nin bir fabrika kurup, onu yabancı bir ülkeye bedava devretmesine benzer.
Bu anlamda Türkiye iyi yetişmiş beyinlerinin, bu yolla yani beyin göçü yoluyla yaklaşık yarısını kaybediyor.
2000’li yılların başında, ABD ve Almanya, dünyadan birçok bilgisayar mühendisi aldılar. Türkiye’den de birçok uzman gitti.
Beyin göçü bize katlamalı zarar veriyor...
Hazır bir yatırımı kaybetmiş oluyoruz...
Yetişmiş beyinlerin getireceği teknolojik buluşlardan, verimlilik artışından mahrum oluyoruz.
Zararlarını bile bile beyin göçü veriyoruz. Beyin göçü vermemizin nedenleri bellidir...
1) Mesleki alanda çalışma altyapısı yetersizdir.
Yetişmiş beyinlerin yararlı olması için onlara çalışma ortamı yaratmak gerekir. Türkiye bu anlamda araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) için en az kaynak ayıran ülkelerden birisidir. AB, Ar-Ge için gayri safi yurt içi hâsılanın (GSYH) yüzde 1.74’ünü ayırıyor... Buna karşılık Türkiye yüzde 0.79’unu ayırıyor.
Özel sektör her şeyi devletten beklediği için, Türkiye’de toplam Ar-Ge harcamalarının da üçte birisini özel sektör, üçte ikisini devlet yapmaktadır. AB’de ise tersine üçte ikisini özel sektör yapmaktadır.
2) Yüksek öğrenimde insan gücü planlaması yapılmıyor.
İnsan gücü planlaması, ülkenin ihtiyacına göre, piyasanın talebine göre, kalite ve vasıfta insan yetiştirmektir... Bu şartlarda hem verim artar... Hem de işsizlik azalır.
İnsan gücü planlamasını tek başına YÖK yapamaz... Zira, bugün yüksek öğrenimde insan gücü planlaması yapmak için, gelecekte ülkede iş gücü arzı ve iş gücü talebinin iyi belirlenmesi gerekir. Bunun için de siyasi iktidarın, üretim-yatırım ve istihdam programının olması gerekir. AKP hükümetinin böyle bir yapısal dönüşüm veya sanayileşme programı yoktur.
İnsan gücü planlaması yapılmadığı için bazı mesleklerde iş gücü eksiği, bazı mesleklerde iş gücü fazlası vardır.
Örneğin, doktor eksiğimiz var... Buna karşılık mühendis fazlamız var, elektrik ve ziraat mühendis fazlası var.
2008 yılında Sağlık Bakanlığı açıklamasına göre, 7592 pratisyen ve 3727 uzman olmak üzere, Türkiye’nin 11319 hekim açığı var.
Yine aynı şekilde bu sene başında bir torba yasayla Türkiye’ye yabancı hekim ithal etmenin yolu açıldı. Ancak bunlar yalnızca özel sektörde çalışma imkanına sahiptirler.
3) Üniversite-sanayi işbirliği gelişmemiştir. 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu üniversite-sanayi iş birliğini geliştirmede yetersiz kalmıştır. Üniversite-sanayi iş birliği rektörlerin ideolojik bakış açısına takılmaktadır. Bugüne kadar üniversite-sanayi iş birliğinde, ilerleme sağlanmamıştır.
Özel sektör de, üniversitelere araştırma desteği sağlamakta cimri davranmıştır.
4) Türkiye’de ekonomik, sosyal ve siyasi riskler yüksektir.
Ekonomik risklerin yüksek olması, sosyal riskleri de artırmaktadır. Toplumda suçluluk oranı artmaktadır. Terör ve anarşi tırmanmıştır. Etnik sorunları tartışmanın kısır döngüsü içine girmiştir. Siyasette demokrasi yoktur. Bütün bu olumsuzluklar, Türkiye’de yaşamanın riskini artırmıştır. Bu nedenle yetişmiş beyinler imkan bulunca dışarıya kaçmaktadır.