İsyan provaları ve eşkıyalık diz boyu
Hafta başında Yüksek Seçim Kurulu, içinde bölücü siyaset yapan siyasi partinin desteklediği adayların da bulunduğu 12 milletvekili adayının, haklarında geçmişten gelen bazı hükümlerden dolayı, milletvekili adayı olamayacaklarını açıklamıştır. Bu işlemin doğru veya yanlış olduğu tartışılabilir.Yanlışlık varsa düzeltilmesi için müracaatta bulunulabilir. Hatta protesto için, toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasası ve usulü çerçevesinde eylem de yapılabilir.
Ancak aday olarak gösterilenlerin de geçmişte ve hatta hâlihazırda sergiledikleri davranış biçimlerinin düzgün olduğunu, devletten ve milletten yana olduklarını, sütten çıkmış ak kaşık olduklarını söylemek de mümkün değildir. Hatta yeni oluşan duruma ilişkin bölücü başından talimat almak üzere İmralı’ya temsilcilerin gitmesi de söz konusu olmuştur.
Kargaşa çıkarmak için fırsat arayan bölücü siyasetçiler, sivil toplum örgütleri, PKK terör örgütü sempatizanları ve destekçileri, bu gelişmeyi fırsat olarak değerlendirip, ülkenin birçok şehrinde eylem yapmaktadırlar. Ancak bu eylemlerin boyutları hukuki olmaktan çıkmış, bölücülük propagandası yapmaya, yakıp yıkmaya, güvenlik güçleri ile çatışmaya, devlete meydan okumaya, Türk Bayrağına ve Atatürk heykeline saldırıya kadar uzanmıştır.
Bölücüler, KCK davaları, bölücü başına ait çeşitli günler ve benzer durumları bahane ederek bu ve buna benzer eylemleri sürekli olarak yapmaktadır. Son olaylarda görüldüğü üzere bu eylemler genellikle eş zamanlı cereyan etmekte ve şiddete yönelik olarak gerçekleştirilmektedir.
Bölücülerin başlattıkları sivil itaatsizlik eylemleri, taleplerinin durdurulamayacağını beyan etmeleri, kimlikleri dahi yakabileceklerini söylemeleri, İmralı’dan gelen tehdit içeren açıklamalar ve istekler dikkat çekicidir. Buna bölücü siyaset yapanların, kesintisiz isyana başlanması halinde durdurulamayacağını söylemeleri de eklendiğinde durum, daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Son gelişmeleri de bunun üstüne koyduğumuzda gelişmeler, bölücülerin her fırsatı değerlendirerek isyan provaları yaptıklarını ve isteklerinin karşılanmaması halinde bunları şiddet yoluyla elde etme niyetinde olduklarını göstermektedir.
Bölücüler tarafından Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da cereyan eden olayların da örnek alındığı, olay çıkararak güvenlik güçlerinin müdahalesine yol açtıkları, mağdur rolü oynamaya çalıştıkları ve olayları, uluslar arası güçlerin de müdahalesine yol açacak boyuta kadar taşımak istedikleri değerlendirilmektedir.
Seçimler demokrasinin vazgeçilmez bir aracıdır. Bunun özgür ve güvenli bir ortamda yapılması gerekmektedir. Ancak gelişmeler, seçimlerin özgür bir ortamda yapılamayacağına, seçmenlerin bir kısmının baskı altında kalacağına, güvenliği zora sokacak girişimlerde bulunulacağına ilişkin emareler vermektedir. Bu nedenle demokrasi ve özgürlüklerin hiçbir şekilde ülkenin varlığını, bütünlüğünü ve güvenliğini tehlikeye atacak şekilde kullanılamayacağı net olarak ortaya konmalı, devlet otoritesini zaafa düşürecek hiçbir girişime imkân tanınmamalıdır.
Diğer taraftan, seçimlerden sonra gündeme getirilmesi planlanan ve taslakları hazırlatılan yeni anayasadan, bölücülerin hangi beklentiler içinde olduğu bilinmelidir. Yeni anayasanın Türksüz, Atatürksüz, Türk Milleti ifadesi bulunmayan, ulus devlet ve üniter devletten uzaklaşmış bir yapıda düşünüldüğü, taslaklardan ve söylemlerden anlaşılmaktadır. Bu nedenle yeni anayasa girişimlerinin de ülkeyi gerginlik içine sokacağı hesaplanmalı, yeni anayasa yerine, ihtiyaç duyulan düzenlemelerin mevcut anayasa çerçevesinde ele alınmasının yolları aranmalıdır.
Kimse bir birini aldatmasın. Demokrasinin, özgürlüklerin ve insan haklarının arkasına sığınmasın. Ne yapılmak istendiği net olarak ortadır. Demokrasi ve hukuk oyunu oynanmaktadır. Türk Milleti’nin sabrı zorlanmaktadır. Bugüne kadar sağduyu hâkim gelmiştir.Bundan sonra da böyle devam etmesi için, bölücülere imkân ve fırsat tanıyan bütün politikalar ve stratejiler gözden geçirilmeli,Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının, bütünlüğünün, güvenliğinin, ulus devlet ve üniter devlet yapısının sona ermesine yönelik tüm değişim ve dönüşüm özentilerinin önüne set çekilmelidir. Yetkililerin “Biz nerede yanlış yaptık” diye bir öz eleştiri yapmaları da gerekmektedir.