"İstila"nın karanlık tehdidi!..

"Olay kameraya ne kadar yakınsa, o kadar önemlidir" şeklindeki medyatik saptama ne yazık ki olabildiğince gerçekçi...
Bu saptama aynı zamanda medyanın görmediği ya da görmek istemediği, yani toplumun büyük bölümünün habersiz olduğu olayların ne yazık ki çok daha büyük facialara, vahametlere yol açabileceğini de deşifre ediyor...
Bir dönem "ne istediler de vermedik" yaklaşımıyla FETÖ'ye kapılar açılınca, "açılım" saçmalığıyla da PKK ile diyaloğa girilince Türkiye'nin başına neler geldiğini gördük...
Şiddeti dayatarak kazanım elde etme stratejisini yaklaşık 40 yıldır uygulayan PKK, Ankara'dan Oslo'ya, İmralı'dan Edirne'ye kadar devletin kritik merkezleri ile masaya oturtulunca, örgüt taviz üstüne taviz koparmaya çalışırken şiddetten vazgeçmeyeceğini de her fırsatta kanıtladı...
İşte bir dönem Habur'da teröristlerin davul zurna ile karşılanmasına, çadır mahkemelerinde göstermelik olarak yargılanmasına yol açan gaflet siyaseti Mardin'den Diyarbakır'a kadar adına "hendek çatışmaları" denilen şehir merkezindeki teröre zemin hazırladı ve ne yazık ki yüzlerce güvenlik görevlisi şehit oldu...
FETÖ'nün devletin içerisinde "paralel yapı" oluşturmasına göz yumulan dönem de AKP iktidarlarına rastladı...
Sonunda PKK gibi şiddeti dayatarak kazanım elde etmek yerine, takiyeyi dayatarak mevzi kazanmaya devam eden FETÖ güç zehirlenmesine girince, devlete "darbe"ye kalkıştı ve 500 binden fazla örgüt üyesi deşifre oldu, bunların en az yarısı bürokrasiden atıldı...

Terör kadar sinsi göç!!!

Bir de El Kaide'nin dayattığı terör var ki, 15-20 Kasım 2003'te İstanbul'da iki sinagog, HSBC Bank Genel Müdürlüğü ve İngiltere Başkonsolosluğu'na yönelik bombalı saldırılarda 60 kişinin öldürülmesi, yüzlerce kişinin yaralanmasının ardından devlet El Kaide'yi hedefe koydu ve örgüt büyük oranda enterne edildi...
Selefi terörü sürekli isim değiştirdiği için El Kaide sadece Irak, Libya ve Suriye'de değil, Türkiye'de de IŞİD adı altında yüzlerce eylem yaptı...

Ankara, Suruç, İstanbul, Diyarbakır ve Antep gibi kentlerdeki saldırılarda yüzlerce vatandaş yaşamını yitirdi, onlarca güvenlik görevlisi de şehit oldu...
Tüm bu olaylar kameralara uzak olsa da, halkın ve devletin gözü önünde yaşandı...

Üstelik yurt içinde terör eylemleri yapan militanların tamamına yakını Irak, İran ve Suriye sınırından Türkiye'ye girdi...

2011'deki Suriye iç savaşının ardından sınırı geçenler arasında binlerce PKK'lı, El Kaide ve IŞİD militanı da vardı...

Evet; konuyu PKK, El Kaide, IŞİD ve FETÖ terörüne boşu boşuna getirmedik...
Çünkü Türkiye'de giderek "istila" olarak nitelendirilen bir tehdit sadece kameraların önünde değil, devletin gözü önünde de giderek büyürken, bu dehşet verici pervasızlığın gerisindeki "rant"ın görüntüler her gün medyaya yansıyor ve "bundan kimler yararlanıyor" sorusu büyük kuşkulara yol açıyor...

istila.jpg

Ali Yerlikaya ne diyor?..

Ellerinde poşetler, çantalar, valizlerle; dağlarda, bayırlarda yerlere yatmış, uzanmış binlerce insanın görüntüleri yansıyor her gün sosyal medyaya...
Sınırları aşarak, tozu toprağa birbirine katarak, sanki bir yağmadan kaçarcasına, ya da bir "istila"ya doğru gidercesine, pervasızca koşan ve ne yazık ki hiçbir engelle karşılaşmayan binlerce insanın her gün medyaya yansıyan ürkütücü görüntüleri sadece sınırlarda, koşanlar, dağlarda, bayırlarda, vadilerde toplananlardan ibaret değil...
İlçelerin, şehirlerin girişlerinde organizatörleri beklercesine pusuya yatan Afgan kaçakların görüntüleri bitmezken, devletin pervasızlığının perde gerisi de sorgulanmakta zorlanıyor...
Devletin Suriyeli sığınmacılarla ilgili yaklaşımı çelişkiler barındırırken, Suriye hükûmeti kendi rutin gidişatında keyfine bakarken, bu ülkeden gelenler azalsa, hatta bir bölümü geri dönse de, zihinlerde büyük kuşku yaratan Afgan göçünün bir türlü durdurulamamasının gerisinde nasıl bir gaflet, bir strateji ya da bir plan var acaba?..
Bu göçün figürlerinin neredeyse tamamının 20-25 yaş arası binlerce gençten oluşması, bir avuç kaçağın sıradan sınır geçişi olarak yorumlanamayacağına göre, neler oluyor?..
Afganlar Türkiye'ye neden kaçıyorlar, ülkeye girince nerelere dağılıyorlar, bunları sınır başlarında bekleyen minibüsleri, otobüsleri, kamyonları kimler organize ediyor?..

Bunların arasında radikal dinci örgütlerle bağlantılı kaç kişi olduğu biliniyor mu?.. Devlet bunları yeterince takip edebiliyor mu?..
Doğu ve Güneydoğu'da valiler, jandarma komutanları, emniyet müdürleri ve Ankara'da devleti yönetenler Afganistan'dan on binlerce asker çağındaki insanın kaçak yollarla Türkiye'ye girmesine neden göz yumuyorlar?..
Sözün özü nettir; kameraların ve devletin gözü önündeki bir istila büyük bir tehdidi haber verirken, bazı şehirlerde göstermelik olarak birkaç Suriyeliyi sınır dışı iddiasıyla yakalayanlar nasıl bir çelişki içindeler?..
İçişleri Bakanlığı "şu kadar Afgan'ı yakaladık, şu kadarını geri gönderdik" gibi elbette klasik bir açıklama yapabilir ama Birleşmiş Milletler raporlarına bakılırsa Türkiye'deki Afganların sayısı 500 bini aşmış...
Yeni İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, bir türlü durmayan (üstelik birilerine rant sağlayan!) karanlık ve sinsi Afgan göçü ile göstermelik sığınmacı operasyonları arasındaki çelişkiye açıklık getirecek mi acaba?..

Yazarın Diğer Yazıları