İstila altında “buruk” bayramlar!
İslam alemi ne yazık ki; mübarek bir Kurban Bayramı’nı daha “elemli” yaşıyor. Zira; İslam ülkelerinden bazıları, ya “istilâ altında” ya da “yok olma” tehdidi ile çırpınıyor.
Üstelik, teskere endişesi milletimizi şimdiden endişelendiriyor.
“Mezhep” orjinli terör örgütleri, güya “İslam” uğruna dindaşlarının canına kıyıyor.
Gerçekten de; IŞİD, El Nusra gibi örgütler insani hiçbir kural tanımadan, kan döküyor.
Afganistan’ın yanı sıra, Libya’da bitmeyen “kanlı oyun” , Filistin, Tunus ve Yemen, komşularımız Irak ve Suriye’de yaşananlar, gerçekten de, kutsal bayramlarımıza gölge düşürüyor.
Öte yandan, “demokrasi” veya “teokrasi” yönetimi getirme bahanesiyle akan kan durdurulamıyor.
Özellikle, Irak’ta cereyan eden iç savaşın boyutu o kadar “hassas” ki “mezhep” çatışmasına da dayanıyor.
Zaten; dünyada en fazla “mezhep” duyarlılığı, asırlardan beri Irak’ta yaşanıyor.
Kerbela faciasından sonra, aralıklarla meydana gelen “mezhep” çatışmalarında binlerce kişinin can verdiği, acıyla hatırlanıyor.
Etnik ve mezhep ayrılıklarının kasıp kavurduğu Irak’ta her olaydan sonra Müslüman olmayan ülkelerin ekmeğine yağ sürülüyor.
Her ne kadar, IŞİD şu sıralarda hâkimiyetini ilan etmek için kan döküyor ve tehditler savuruyorsa da, bu kanlı kargaşadan en fazla yine ABD ve İsrail başta olmak üzere Batı’nın yararlanacağı anlaşılıyor.
Nitekim, Irak’ın Kuzeyi’nde hâkimiyeti eline geçirenler petrol gelirlerinin de büyük bir kısmını “gasp” ediyor.
Bu arada, ABD ve müttefiklerinin dümen suyundan giden Kürt oluşumu, şu sıralarda çok zor durumda olmasına rağmen “mezhep” kavgalarından daha fazla etkilenmemeye
çalışıyor.
Maalesef, Türkmenlerin üç ateş arasında, korumasız ve desteksiz kaldıklarını Türkiye dahil kimse umursamıyor.
Oysa, sayıları 3 milyonu bulan Türkmenlerin uluslararası anlaşmalar ve yasalarla hem “özerk yönetim” kurma ve hem de petrolün gelirinden pay alma hakları bulunuyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, komşularımız Irak ve Suriye’deki yangının, bölgeyi daha da sarması tehlikesi de görünüyor.
Gelişmeler, her şeye rağmen ABD’nin yanlış politikasını adeta sergiliyor.
Nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, eğer Irak ve Suriye’de olayların önüne “son dakika” da olsa da barışçı bir biçimde geçilemezse, bölgemizi özellikle ülkemizi daha çok zor günlerin beklediğini kabullenmemiz gerekiyor.
Sudan’ın ikiye bölünmesine, en azından Müslüman dünyasının yavaş yavaş uyanması gerekirken, Irak ve hatta Suriye’de de, böylesine trajik bir parçalanmaya doğru gidiliyor.
Anlaşılan; daha çok Ramazan ve Kurban bayramları, yabancı güçlerin gölgesi altında kutlanmayı veya yaşanmayı bekliyor.
Aslında bölgede; İran’ın “nükleer silah” kullanma hatta bulundurma ihtimalinden bile korkan, çekinen bir İsrail’in varlığı dengeleri sarsıyor.
İsrail’i korumaya “ant içmiş” bir ABD’nin asıl niyeti ise, tehlikeleri ortadan kaldırarak, “enerji güvenliğini” sağlamakta “saklı” olduğu biliniyor.
ABD’nin, “Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi” nin sık sık, sert kayalara çarpması da artık sürpriz sayılmıyor.
İslam aleminin ne denli tehlikeler içinde olduğunu belirtmeye çalışırken, hemen hemen her taşın altından İsrail arkasından da ABD fırlıyor.
Hem İsrail hem ABD’de, bu tehlikeli gelişmeleri istemeyenler gittikçe çoğalıyor.
Ancak, gücü elinde bulunduranlar, yaşanan bunca sosyal ve ekonomik patlamaların siyaseti etkilememesini sağlıyor.
IŞİD ve yeni bütün terör örgütlerinin, İsrail’e karşı her hangi bir eylemlerinin olmadığı adeta dikkatlerden gizleniyor.
Ayrıca, ABD’nin havadan taarruzlarının da, bitirici-tamamen yok edici bir performans taşmadığı ve sadece “göz boyama” niteliğine sahip olduğu iddia ediliyor.
ABD’nin bu kargaşada kazanımı, projesinin güvenliği bakımından pazarlık gücünü artırmasının yanı sıra İran’la kurmakta olduğu yeni ilişkiler gösteriliyor.
En fazla kaybedenin ise, aklı halen Esad rejiminin yıkılmasında kalan Türkiye hükümetinin olduğu “trajik” bir şekilde ortaya çıkıyor.