İstiklal Marşı'nı değiştirip, Arapça öğrenelim!
Onlara göre andımız çağ dışıydı... "Öğrencilerin sabahın köründe dikilip, aynı metni tekrarlaması 3. Dünya ülkelerine mahsup bir durumdu." Böyle yorumladılar. Tepkilere rağmen yasakladılar. "Sabahın körü vurgusu" önemliydi. Saatlerle oynadılar, el kadar sabiler kör karanlıkta yollara düştü.
Millî devletin temelini oluşturan ve vatandaşlık bağının tek cümlelik özeti niteliğinde olan Mustafa Kemal Atatürk'e ait "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözünü çağ dışı buldular. Dağlardan sildiler, araçlara ceza yazdılar, okullara sokmadılar. O sözleri, terör örgütünün belediye başkanlarıyla kent girişlerinden indirdiler. Onlar sildikçe vatandaşlar daha çok sahiplendiler, yazılmadık yer kalmadı.
Sonrasında ders kitaplarına el attılar. İçindeki bilgilerin çağa uygun olmadığını söyleyip Atatürk vurgularını azalttılar, Gençliğe Hitabeyi kitaplara koymamaya başladılar.
Tepki çekmemek için her yıl müfredat değiştirdiler. Böylece Atatürk'ü ve Cumhuriyet'i günden güne hafızalardan silmeye çalıştılar.
Onların vizyonu çok daha büyüktü!
Ümmete hitap edip, Türkiye'nin Osmanlı coğrafyasında etkin olmasını sağlayacaklardı. İçeride sıkışıp kalmış bir Türkiye yeterli değildi. Anlatılanlar böyleydi.
Ancak bir baktık ki içeride sıkışıp kalmış olarak yorumladıkları Türkiye; tarımda ve hayvancılıkta bitme noktasına geldi. Mısır, tohum, şeker, pirinci ithal ediyoruz derken büyükbaş hayvanlar da yurt dışından gelmeye başladı.
Onlar millîleştikçe, cari açık her yıl katlanıyordu!
Millî ve yerli sermaye ancak çirkin binalar dikiyordu. En büyük mimari eserlerden biri olarak takdim edilen Çamlıca'daki cami bile Sultanahmet'in farklı bir kopyası çıktı.
Marmaray, köprüler, otoyollar... Onlarca büyük proje hayata geçti, kullanıma açıldı. Onlara göre, Osmanlı'nın yarım kalan işleri tamamlanıyordu. Ancak projeleri tamamlayanlar yabancı sermayeydi! Teknolojileri, mimarları, mühendisleri Türk değildi. Vatandaşları borca soktular, belirli geçiş sayısına ulaşamayınca vergiler katlandı, projeleri hayata geçiren küresel şirketlerin parasına para kattık.
İktidar aleyhinde çıkan en ufak cümleyi anında tespit eden bir mekanizma geliştirdiler. Cevap hakkı, tekzip onları kesmiyordu. Sansüre başladılar. En ufak olumsuz bir yorum bile, daha ne olduğunu anlamadan sansüre uğruyordu; cezalar, davalar peşi sıra geldi.
Yandaşlar ve bir dönem iyi oldukları FETÖ ise her gün Atatürk'e, Cumhuriyet'e saldırdı, küfür etti, hakaret etti. Haklarında göstermelik 1-2 kovuşturmadan başka bir şey olmadı.
Acımaları yoktu, düşünceleri yoktu... Karşılarında "düşman" varmış gibi saldırgandılar. Dedelerinin birlikte savaşarak, şehit düştükleri topraklarda kendi kardeşlerini "düşman" olarak gördüler.
Cumhuriyet'in kuruluşunu dış kaynaklı bir proje gibi yorumlamaktan hiç vazgeçmediler. Tarihle, belgelerle oynadılar.
Geçtiğimiz günlerde TRT'de yaşanan rezaleti hepimiz gördük. Tarihçi Murat Bardakçı İngiliz hükümetinin yazışmalarını açıkladı, "Hilafetin kaldırılmasına en başta İngiltere karşı çıktı, işte belgeleri" ifadelerini kullandı. Sunucudan garip davranışlar, sesler "Canım öyle değil, hııı, eee..." çünkü kulaklığına fısıldıyordu reji: "Acil müdahale et..."
Şimdi ise İstiklal Marşı'nın bestesini hedefe alıyorlar. Değişmesi gerektiğini, farklı bestelerin ortaya çıkarılması ihtiyacını söylüyorlar.
İşte bu zihniyet, geçtiğimiz günlerde "İstanbul'da Yaşayan Arap Aydınlar Çalıştayı" düzenledi. Çalıştayla ilgili geçilen sonuç bildirgesindeki ifadelere bakalım:
"Osmanlı'nın dağılmasının ardından ulus devletlere dönüşen Arap coğrafyasındaki ülkelerin fiziki olarak İslam ümmetini birbirinden kopardığı ve bu suni sınırların artık işlevselliğini kaybetme evresine ulaştığıydı...
Türkiye'de yaşayan Arapların en kısa sürede Türkçe öğrenme, Türkler de (inaçlarının temelini oluşturan Kur'an-ı Kerim'in dili olması hasebiyle) Arapça'ya daha fazla eğilmeliler,
Türk-Arap ortak projesi olarak İstanbul başta olmak üzere Arapların yoğun yaşadığı illerde birçok farklı alanı da kapsayacak şekilde Türk-Arap Kültür Merkezleri açılmalı".
Şimdi anlıyor musunuz, Andımız'dan, Gençliğe Hitabe'den, Atatürk'ten, Cumhuriyet'ten neden bu kadar rahatsızlar?
Çünkü meseleleri ve gündemleri çok başka!