İşsizliği kader yaptılar

TÜİK, Eylül ayı işsizlik oranını açıkladı. TÜİK’e göre işsizlik oranı yüzde 9.9’a yükseldi... Bana göre fiili işsizlik oranı yüzde 15.7’ye yükseldi.
TÜİK, yalnızca iş arayanları işsiz sayıyor. İş aramayan işsizleri işsiz saymıyor. Gerçekte ise bunlar, TÜİK’in tariflerine göre, bir iş arama kurumuna başvurmayan eş-dost vasıtası ile el altından iş arayan veya 3-5 sene iş aradıktan sonra nasıl olsa iş bulamıyorum diye artık iş bulma umudunu kaybetmiş olanlardır. TÜİK bunları Avrupa standartlarına uygun olarak işgücü saymıyor ve “iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar” şeklinde sınıflandırıyor.
Aslında Avrupa standartlarında bunlar doğrudur. Ancak Türkiye’de iş bulma kanalları Avrupa kadar gelişmediği için birçok işsiz, eş-dost kanalıyla iş bulmayı tercih ediyor. Gerçekte bunları işgücüne katarak ve işsiz sayarak yeniden oranlarsak, Türkiye’de fiilen işsiz sayısını ve oranını buluruz. Eğer bir istihdam politikası olacaksa, Eylül ayında işsiz sayılmayan bu 2 milyon kişiyi de dikkate almak zorundayız. Bu durumda fiili işsizlik oranı yüzde 15.7 ye çıkmış oluyor.

Bu eylül ayında, genel işsizlik oranı yanında, tarım dışı işsizlik oranı ve genç nüfusta işsizlik oranı da yükseldi.
İstihdamda olumlu bir gelişme kayıt dışı istihdam oranının, son bir yıl içinde yüzde 40.1’den yüzde 37’ye gerilemiş olmasıdır. Aslında yüzde 37.2 kayıt dışı istihdam oranı da çok yüksektir. Kayıt dışı istihdamın yüksek olması istihdam üzerindeki vergi ve kesintilerin de yüksek olmasından ileri geliyor.
Bugünkü iktidarın anlayışı ile, işsizliğin çözülmesi imkanı yoktur. İki önemli engel vardır... Birisi, sıcak para ve düşük kur politikası sonucu üretimde yüzde 70 oranında ithal ara malı ve ham maddenin kullanılıyor olmasıdır. Bunun içindir ki söz gelimi iplik fabrikaları, deri fabrikalarının bir kısmı kapatıldı... Bu gibi ara malları ithal ediliyor. Yine bunun içindir ki pamuk ekenler azaldı. Pamuk ithal ediliyor. Biz üretim yaparken, ithalat yaptığımız ülkelerde istihdam yaratıyoruz.
İkincisi, Hükümetin planlama yapmıyor olmasıdır.
İktisat politikalarında, 2001 yılından itibaren, dalgalı kur sistemi, kısa vadeli yabancı sermaye politikası, özelleştirme ve bankaların yabancıya satışı gibi uygulamalar, ekonomide, üretim, istihdam ve bölüşümün koordineli olarak planlamasını önledi.
Kaldı ki planlama karşıtı bir politika hâkim oldu ve bu nedenle Türkiye de 1963’ten 2000’li yıllara kadar ciddi planlama yapmış olan DPT’kaldırıldı. Ekonomi istihdam yaratmayan ve ithalata dayalı bir büyüme kulvarına sokuldu. Paralel olarak işsizlik oranları arttı.
Beşer yıllık ortalama olarak ortalama işsizlik oranlarında bir yükselme ortaya çıktı. İşsizlik oranları, 1988-1992 ortalaması yüzde 8,3, 1993-1997 ortalaması yüzde 7,7, 1998-2002 ortalaması yüzde 7,9, 2003- 2007 ortalaması 10,5 ve 2008-2012 yılları ortalaması olarak da yüzde 11,2 oldu.
Sonuçta, işsizliğin artması karşısında doğal olarak herkes istihdam yaratmayan bu ekonominin kırılmasını istiyor. Ancak çözümler tartışılmıyor. Çözüm önerileri “İstihdam dostu büyüme” gibi, spekülatörlerin uydurduğu ve içeriği açıklanmayan sloganlarla sınırlı kalıyor. Tartışılması gereken, “İstihdam yaratacak yeni bir ekonomik model” olmalıdır. Bu çerçevede, yatırımların ve istihdamın artması için çok önemli olan rekabet şartlarında iyileşme, dış rekabet şartlarının sağlanması, tasarrufların ve yatırımların artırılması için uygulanması gereken politikalar üzerinde durulmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları