İsrail'in attığı kazıklar atacaklarının teminatıdır!..
TBMM'ye gelmesi beklenen İsrail mutabakatı ile ilgili gerçekleri tam bilebilecek miyiz?.. Veya hepsine ulaşabilecek miyiz?.. Kendi payıma umutlu değilim!.. Sadece kamuoyundan değil Meclis'ten de kaçırılan gizli anlaşmaların olduğu 2 kere 2'nin 4 ettiği kadar gerçek. Güneşin balçıkla sıvanamayacağı da değiştirilemez diğer bir gerçek!..
Saltanatın, İsrail ile yaptığı açık/gizli anlaşmaların nasıl ağır bir hezimet olduğu ve sonuçlarının neler doğuracağını göreceğiz. Dikkatlerden kaçmaması gereken husus İsrail ile yapılan anlaşmanın başarı olduğunu millete yedirmek için sadece saray medyasında değil İsrail'den beri de kamu diplomasisi çalışması yapılıyor. Eski Millî Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım, İsrail'in eski Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in bir gazetede yayınlanan söyleşisine dikkat çekiyor. Yalım, "yapılan anlaşma ile hem İsrail'in hem de Türkiye'nin kazandığını iddia etmiş. Ancak gerçek durum böyle değil. Türk-İsrail ilişkilerinde kazanan taraf her zaman İsrail olmuş, Türkiye ise kaybetmiştir" diyor. Ümit Yalım konuyla ilgili olarak bizzat içinde yaşadıkları askeri gerçeklikleri YENİÇAĞ'a anlattı;
" * İsrail, Türk Hava Kuvvetleri envanterinde bulunan F 4 uçaklarının her birini 18 milyon Dolara modernize etti. Yeni bir F 16 uçağının maliyeti 25 milyon dolar. Dünyanın en pahalı modernizasyonunu yapan İsrail, Türkiye'yi alenen kazıkladı. Modernize edilen uçaklardan birisi füze sistemini algılamadı ve Suriye tarafından atılan füze ile 22 Haziran 2012'de vurularak düşürüldü. Uçakta bulunan subaylarımız hayatlarını kaybederek şehit oldular. İsrail modernizasyon anlaşmasındaki taahhütlerine uymadı. Uçakların işletme ve idamesi için ihtiyaç duyulan yedek parçaları vermedi. Yedek parçalar, tersine mühendislik ile iç piyasadan tedarik edildi.
* İsrail'den alınan Heron İnsansız Hava Araçlarının (İHA) işletme ve idamesinde de sürekli olarak sorunlar yaşandı.
* TUSAŞ tarafından üretilen ANKA İHA'larda kullanılan İsrail motorunun tedarikinde sorunlar yaşandı. İsrail'in tek taraflı olarak çıkarttığı sorunlar nedeniyle 2007 yılında teslim edilmesi gereken İHA'larda 9 yıllık gecikme oldu.
* İsrail firması tarafından modernize edilen M 60 tanklarının işletme ve idamesi için ihtiyaç duyulan yedek parçalar verilmedi. İsrail'in ambargo koyması nedeniyle ihtiyaç duyulan parçalar tersine mühendislik ile iç piyasadan temin edildi."
İsrail devlet korsanlığı yapıyor
Ümit Yalım, saltanatın ısrarla gözlerden kaçırdığı bir gerçeği de faş ediyor;
"İsrail, Hamas'ın yönetime gelmesi ile birlikte 2007 yılında, Gazze'ye kara, deniz ve hava ablukası uygulamaya başladı. Gazze Şeridi sahillerinden itibaren 20 millik deniz ablukası uygulayan İsrail, abluka alanındaki deniz trafiğini tamamen yasakladı. İsrail, 31 Mayıs 2010'da sekiz gemiden oluşan insani yardım konvoyuna, kara sularının ve abluka alanının dışında müdahale etti. İnsani yardım konvoyunu, Gazze Şeridi'ne 100 mil mesafeden itibaren taciz etmeye başlayan İsrail, 72 mil mesafede de konvoya saldırdı.
İsrail, 1958 tarihli Açık Deniz Sözleşmesi'ne taraftır. 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'ni ise imzalamamıştır. 1958 Açık Deniz Sözleşmesi'nin 1'inci maddesine göre 12 millik İsrail kara sularının ötesindeki deniz sahası 'açık deniz'dir. Sözleşmenin 15'inci maddesine göre açık denizde bir gemide bulunan can ve mallara karşı yapılan saldırı korsanlıktır. İsrail, kıyıya 72 mil mesafede bulunan Mavi Marmara Gemisi'ne saldırmak suretiyle, 1961 yılında imzaladığı Açık Deniz Sözleşmesi'ni ihlal etmiş ve sözleşmenin 15'inci maddesinde tanımlanan korsanlık suçunu işlemiştir. İsrail'in saldırısı, 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne göre seyrüsefer serbestisi olan Münhasır Ekonomik Bölgede cereyan etmiş ve sözleşmenin 101 ve 102'nci maddelerinde tanımlanan Deniz haydutluğu (korsanlık) suçu işlenmiştir.
Mavi Marmara saldırısı ile ilgili olarak Türkiye'de İsrailli yetkililer aleyhine açılan davaların hukuki bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Davanın muhatabı Uluslararası Ceza Mahkemesi'dir (UCM). Saldırı suçlarına bakan UCM'nin ceza vermesi halinde suçluların İsrail dışına çıkmaları halinde tutuklanması ve hapse atılması mümkündür. Erdoğan ve AKP Hükümeti, ABD ve İsrail'in vesayeti altında olduğu için konuyu UCM'ye götürmemiştir."
Yunanistan'a cesaret verdiler
"İsrail'in yaptığı korsanlığın yanına kâr kalmasından cesaret alan Yunanistan da Ege Denizi'nde Türk kara sularında korsanlık yapmaya başlamıştır. 2014 yılında meydana gelen olaylarda, Bodrum açıklarında Türk kara sularında seyir halinde olan bir tekneye Yunan Sahil Güvenlik botu tarafından açılan ateşle bir vatandaşımız öldürülmüş, başka bir olayda da Bodrum Turgutreis açıklarında balık avlayan vatandaşlarımız Yunan Sahil Güvenlik botu tarafından zorla İstanköy'e götürülerek tutuklanmıştır. Yunan askerleri hiçbir engelle karşılaşmadan Türk kara sularında devlet gemisi ile korsanlık yapmıştır. Türk kara sularının muhafaza ve emniyetinden sorumlu olmasına rağmen, Yunan korsanlığına göz yuman İçişleri Bakanı Efkan Ala yeniden İçişleri Bakanı yapılarak, Sahil Güvenlik Komutanı Adnan Özbal ise emsallerinden bir yıl önce Koramiral rütbesine terfi ettirilerek ödüllendirilmiştir."
Ümit Yalım, "Erdoğan ve AKP Hükümetleri, demokrasi rejimini askıya alarak, Türkiye'yi manda rejimi ile yönetmektedir. İsrail ile yapılan anlaşma, Türkiye'nin manda rejimi ile yönetildiğinin somut bir göstergesidir" diyor.
Görünen/görünmeyen mutabakatların sonuçlarını Ümit Yalım'ın ağzından görselleri ile birlikte yarın aktarmaya devam edeceğim...