İslam ülkeleri neden kalkınamıyor ?
İslamda, Kur’anda ve hadislerde ticaret teşvik edilmiştir. Peygamberimiz, “Ticarete devam edin. Çünkü rızkın onda dokuzu ticarettendir” demiştir. Yasak olan faiz ve ticarette de fâhiş kârdır.
Aslında fâhiş kâr modern yasalarla da yasaklanmakta, yasada olmasa da bütün dünyada etik değerlere aykırı bulunmaktadır.
Bugüne kadar gelişmiş bir İslam ülkesi yoktur. Bundan sonra da olmayacaktır.
Geçmişte gelişmiş ülkelerle, İslam ülkeleri arasındaki gelişmişlik farkını en veciz bir biçimde dile getiren Ziya Paşa’dır. Ziya Paşa diyor ki: “Diyar-ı küfrü gezdim beldeler, kâşaneler gördüm/Dolaştım Mülk-i İslamı hep viraneler gördüm...”
Bugün de gelişmiş ülke statüsünde olan bir İslam ülkesi yoktur. Bunun tarihi ve kültürel nedenleri vardır. Bunların başında da demokrasi anlayışı gelir. Zira radikal İslamda modern demokrasi anlayışı yoktur. İslamın ön gördüğü demokrasi anlayışı da günümüz gerçeklerine uymuyor.
İslam ülkelerinde, petrol zengini ülkeler vardır... Ancak bu ülkeler de ekonomik ve sosyal anlamda geri kalmış ülkelerdir. Zira, petrol zengini olmakla, kalkınmak ve gelişmek farklıdır. Kalkınmak, bir ülkenin hem refahının, hem de eğitim ve kültür düzeyinin artması demektir.
Dahası da, bir ülkenin kalkınması için, doğanın sunduğu kaynaklar, yer altı zenginlikleri yetmiyor... Ayrıca mevcut kaynakları, ulusal ve uluslararası düzeyde, etkin bir şekilde kullanacak insana ihtiyaç vardır. Yine bu kaynakların refaha dönüşmesi için, ulusal politikalara ihtiyaç vardır.
Söz gelimi, Birleşik Arap Emirlikleri zengindir. Bu ülkede fert başına gelir 50 bin dolara çıkmıştır. Ancak ülke monarşi ile yönetilir. Halkın yüzde 80’i olan Güneydoğu Asya kökenliler bu gelirden pay alamaz. Yabancıların ülkede ucuz bir işgücü olarak değerlendirilmesi, toplumdaki sosyal dengelerin bozulmasına yol açmıştır.
Günümüzde kalkınmak için, oyunu kuralına göre oynamak gerekir. İktisat politikasında faiz önemli bir enstrümandır. Oysa ki İslami kurallara göre faiz haramdır. Bu şartlarda, İslam ülkeleri, İslami fonlara ulaşmak için her türlü hile ve hurdaya, her türlü hülleye başvuruyorlar.
Söz gelimi, Türkiye’de katılım bankacılığının kâr payı dediği aslında fâizdir. Aksi halde kâr payı ilk baştan nasıl anlaşılır? Belki de zarar olacaktır... O zaman zarar payı mı verilecektir?
Söz gelimi, Merkez Bankası web sayfasında, kredi kartları faiz oranları ilan ediliyor. Bu ilana bakarsanız, 19 banka gecikme faizi için “Aylık gecikme faizi oranı” diyor... 4 katılım bankası ise “Aylık gecikme cezası oranı” diyor. Katılım bankaları, bir kelimelik hülle ile faizin haram olmasından sıyrılmış mı oluyor ?
Faizi yeniden yorumlamak yerine, bazı İslami yönetimler ve kuruluşlar faizin arkasından dolanıyor. İki günah birden işliyorlar... Çünkü, faiz yerine kâr payı vermenin bir hülle olduğu ve kimsenin kanmayacağı çok açıktır.
Doğrusu İslam ülkelerinde faizi yeniden yorumlamaktır. Örneğin, makul bir reel faiz paranın kirasıdır... Ancak, yüksek spekülatif, tefeci faizi etik açıdan da doğru değil... Piyasa düzenini de bozar. Bu nedenle aslında yasak olması gereken bu tefeci faizidir. Örneğin, Türkiye’de banka ve kredi kartlarından alınan yüzde 28 ve yüzde 32 oranlarındaki faiz tefeci faizidir. Etik açıdan doğru değildir... Günahtır... Ancak bu günahı bizzat Merkez Bankası işliyor... Bankaları tefeciliğe itiyor. Çünkü banka ve kredi kartı faizlerini Merkez Bankası tayin ediyor.