Irkçılık fanatizmi, inkarcılık ve aldatılmışlık
Irkçılık fanatizminin paydası hep aynı. İster ateisti olsun, ister dincisi, fark etmez. Biri elde silah dağda vahşet kusar, öbürü dilinde yalan-dolan, inkarcılık-küstahlık, ovada azdıkça azar. İnsanlık adına taş üstüne taş koyamaz, inkarcıdır, yakar, yıkar. İnsanlığın ve medeniyetin kara deliği gibidir. Bunun için ırkçı fanatizmin ne gerçek aydını, ne entelektüeli olabilir.
Bakıyoruz, sömürgeci oltası yutmuş bir grup ırkçı; bin yıllık ortak tarihi, birliği, vatanı, medeniyeti, egemenliği, inkarla, yıkmakla meşgul. Bunu marifet sanıyor. İşte bir örneği.
1921’de Anayasa’da ’Bu vatan Kürtler’in ve Türkler’in ortak vatanıdır’diyen Mustafa Kemal ve arkadaşları, 1924’te ret ve inkar politikalarıyla, tek ırk, tek dil yarattılar. O gün, bugündür. Kürtler ve Türkiye demokrasi güçleri bu tekçiliğe, ırkçılığa karşı bedenini önüne yatırıyor, kimliğine sahip çıkıyor, özgür bir kimlik için bedel ödüyor.
Bu ülkede, Türk kimliği için ne isteniyorsa, DTP ve Kürt halkı da Kürt kimliği için onu istiyor.
Aldatılmışlığın tam belgesi. Önce düzeltelim, sonra tarihe dönelim.
İlk cümle doğruysa, eksik söylenmiş. Doğrusu şöyle; Bu vatan, üzerinde yaşayan, hangi soy, boy ve aşiretten gelirse gelsin, herkese; yani Türk milletine aittir. Bu bir.
İkincisi, “ırk” ve dil “ yaratılmaz. Asırlar içinde, uygun vasatta, sosyolojinin kanunlarına göre “oluşur.” Türkiye’de ” tek ırk “tan değil, ama “ek millet ve tek devlet dilinden” bahsedilmesi şarttır. Bütün dünyada olduğu gibi, bunlar vazgeçilmez birer gerçektir. Milletimizin %93’ünün dilinin Türkçe olması da çok önemlidir. (AB ve diğer araştırmalar.)
Ayrıca ırk/etnisite başka şey, millet başka. Hangi kökenden gelirse gelsin, millet bütünlüğü içinde yer alan herkes, o milletin eşit bireyidir, aynı milli kimliği taşır. Millet kimliği “siyasidir,” ve “egemen” olmayı amaçlar. Ama milletin birer parçası olan, (aile, aşiret, din, dil, ırk gibi) toplulukların kimliği, bu özelliği taşımaz. Masum birer kültürel tarif unsuru niteliğindedir. Bu kimliğe,” siyasi ve egemen “ olma iddiası yüklenirse, bünyede bölünme ve çatışma başlar. Irkçıların yanlışı buradadır.
Sosyoloji bilimi böyle söylüyor. İşte ” inkarcılık “, bu ilmi gerçeğin reddidir.
Tarihimiz ne diyor?
Önce Osmanlı Padişahı Sultan 2. Abdülhamit’i dinleyelim.
Kendisine Teşkilat-ı Esasiye’yi sunan Mithat Paşa’ya soruyor:
“Devlet-i Ali Osman’ın lisanı nedir?
Mithat Paşa ve beraberindeki heyet cevaben; “Eğer Teşkilat-ı Esasiye’de lisan yer alırsa, Devleti oluşturan diğer unsurlar da, kendi lisanlarının yer almasını isteyecektir. Osmanlı içinde Arap nüfusun diğer unsurlardan fazla olduğunu, Arapçanın resmi lisan olmasını ister.”
Abdülhamit; “Bu topraklar ecdadımın kanıyla alınmıştır. Devletin başında bulunan, Devletin zirvesi de bu aziz milletin mensubudur. Resmi lisanımız Türkçedir. Bu kesinlikle Teşkilat-ı Esasiye ile tescil olunacaktır.”
Sonra Anayasalara bakalım.
1876 Anayasası
Md.18- Tebaayı Osmaniye’nin hidematı (hizmetlileri) devlette istihdam olunmak için, devletin lisanı resmisi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır. 68-Mebus olmak için Türkçe okumak ve mümkün mertebe yazmak dahi şart olacaktır.71-Heyeti Mebusan âzasının her biri kendini intihap eden dairenin ayrıca vekili olmayıp, umum Osmanlıların vekili hükmündedir.
1921 Anayasası;
Md. 1- Hâkimiyet, bilâ kaydü şart Milletindir. 2- Resmi lisanı Türkçedir. 5- Büyük Millet Meclisi âzasının her biri kendini intihap eden vilâyetin ayrıca vekili olmayıp umum milletin vekilidir.
1924 Anayasası
Md. 2- Devletin Resmî dili Türkçedir. 3- Hakimiyet bilakaydüşart milletindir.
13-Her mebus yalnız kendini intihap eden dairenin değil, umum Milletin vekilidir.
Şimdi de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü dinleyelim:
Bu vaziyet karşısında tek bir karar vardır. O da hâkimiyet-i millîyeye müstenit, bilâkaydüşart, müstakil yeni bir Türk Devleti tesis etmek!
1919’da Samsun’dan başlayarak, Amasya, Erzurum ve Sivas’ta alınan kararlar: “Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlikededir. Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Millî sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bir bütündür.. Millî iradeyi hâkim kılmak esastır.”
Rahmetli Kazım Karabekir Paşa’yı dinleyelim:
“Düşmanlarımız büyük Ermenistan’ı kurmaya çalışıyor. Buralarda ise en ziyade Kürt kardeşlerimiz oturmaktadır. Kürt istiklali diye çalışanlar düşmanlarımızdır. Maksatları Kürtleri bir yerden ayırdıktan sonra Ermenistan yapmaktır. Kürtleri mahvedeceklerdir. Bunun için Türk ve Kürt kardeşler bu felakete meydan vermeyiniz.”
Sonuç: Millet-Devlet yapısında Osmanlı’dan günümüze kadar gelen çizgide bir kırıklık var mı? Yok. Çünkü hepsinin kurucusu, yaşatıcısı ve sahibi büyük Türk Milletidir. Gerisi düşman oyunudur.