İpin ucu kaçmadan
Söylene söylene sorun olduğu ve sorun olduğuna göre de çözülmesi gerektiği, kamuoyunun zihnine kazınmaya çalışılan ve “Kürt sorunu” olarak ifade edilen konu hakkında sürdürülen propaganda, seçim sonrasında daha da artmıştır.
PKK terör örgütünün bugüne kadar yaptıkları, haklı ve makul gösterilmeye çalışılmaktadır. Büyük planın Türk medyasındaki parçaları olarak düşünülen gazetecilerin, Kandil’de yaptıkları röportajlar, hazırladıkları “dağdan indirme planı” gibi çalışmalar, çeşitli sıfatlarla medyada yer alanlar, İmralı’dan mesaj getirenler, çalışmalarını, düşüncelerini ve mesajlarını ardı ardına kamuoyu gündemine getirmektedir. Hatta gazetecilerden bazıları, yaptıkları sanki marifetmiş gibi, bu konularda bir diğerinin kendisinden önde olmasını kıskanmaktadır.
Kandil’den intikal ettirilen mesajlara göre, sorunun çözümünde 2011, “çözüm yılı” olarak görülmekte, aksi halde direnecekleri tehdidinde bulunulmaktadır. İmralı muhatap olarak gösterilmektedir. Demokratik özerklik öngörülmektedir. Demokratik ve açılımcı yeni bir anayasa konusunda olumlu tavır beklenmektedir. Bunu gerçekleştirecek liderin tarihe geçeceği de beyan edilmektedir.
İmralı’nın devlete verdiği protokoller adı altında bir yol haritasından bahsedilmektedir. Anayasa için komisyon kurulması, kimlik tanımı, demokratik ulus kavramı, tekçi değil çok kimlikli bir ulus, ademi merkezi bir öz yönetim, yeni bir vatandaşlık tarifi, tarafların birbirini affı, şiddetin sonlanması ve silahsızlanma istekler arasındadır.
Ayrıca bir barış konseyi kurulması dile getirilmekte, konseyin süreci izlemesi ve denetlemesi talep edilmektedir. Buna paralel Adalet Hakikatler Komisyonu kurulması da söz konusudur. Bölücü başına da, sürecin düzgün işleyebilmesi için herkesle görüşme imkânı verilmesi istenmektedir.
Bölücü başı da, 15 Temmuz’a kadar devletin kendisiyle görüşeceğini belirtmekte, bu görüşmede pratik adımların gerçekleşemeyeceğinin anlaşılması durumunda, devrimci halk savaşının devreye gireceğini beyan etmektedir.
İşte bu çalışmalar, ifadeler, beklentiler, açıklamalar ve tehditler, devletin değişim ve dönüşümü adı altında tasfiyesinin, kamuoyunda tartışılması için fırsatlar yaratılmasını hedeflemiştir. Bunların başında da bölücü başının cezasını ev hapsinde geçirmesi, devlete karşı işlenen suçların iklimin uygun olması halinde affedilebileceği, hatta bir genel affın çıkarılarak terör, KCK ve Ergenekon sanıklarının serbest bırakılabileceği, buna da “Milli Barış” denebileceği, çeşitli çevrelerce öne sürülmektedir.
PKK’yı dağdan indirme planı olarak yayımlanan raporda da “2007 sonrasında Kürt sorununu demokratik açılım ile çözme girişimlerinin planlamasına girişilmeden önce, Başbakan tarafından askeri otoriteye (Askeri olarak PKK’yı yeneriz, bitiririz diyebilir misiniz) sorusu iletilmiş ve bu soruya kesin bir olumlu karşılık alınmaması üzerine ’Açılım’ hazırlıklarına girişilmiştir” denmektedir. Bu ifadeyle “açılım” konusuna girişilmesinin sebebi olarak TSK gösterilmektedir.
Bütün bu gelişmeler, uluslararası güçler, Kürtçülüğün/bölücülüğün her türlüsünü yapanlar, onların ülkemizdeki temsilcileri ve bunların propaganda faaliyetlerini icra edenler tarafından yürütülmekte olan büyük planın parçaları olarak algılanmaktadır. Önümüzdeki dönemde ele alınacak yeni anayasa çalışmaları ve diğer girişimler için halkı alıştırmaya yönelik faaliyetler olarak görülmektedir. Kürtçülük siyaseti ve eylemleri yapanların, bunun silahlı ayağı terör örgütünün ve İmralı’nın istekleri ile uluslararası güçlerin beklentilerinin karşılanmasının, çözüm olarak empoze edilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır.
TSK’nın, terörün sadece askeri önlemlerle değil, askeri önlemlerin yanında diğer tedbirlerin de alınması gerektiği şeklindeki ifadesinin de TSK’nın zafiyeti olarak yansıtılmaya, verilmesi planlanan tavizlerin kılıfı olarak gösterilmeye çalışıldığı değerlendirilmektedir.
Bu oyunun oynanmasına sağduyulu Türk Milletinin izin vermesi beklenemez. Anayasa’nın başlangıç hükümleri, değişmez maddeleri, vatandaşlık tanımı değiştirilemez. Anayasada bölücülüğün önü açılamaz, laaiklik yok sayılamaz. Geçen anayasa referandumunda yapıldığı gibi, yargının siyasallaşmasına yol açacak maddeler, diğerlerinin içine gizlenemez. İpin ucu kaçarsa bir daha yakalanamaz. Bu konularda siyasilerimizin, sivil toplum örgütlerinin ve Türk Milleti’nin dikkatli ve uyanık olmasına her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır.