İnsana yapılan yatırım yerde kalmaz...
25 Aralık 1991 tarihinde SSCB/Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov istifa etti.. Ardından Sovyetler Birliği’ni teşkil eden Sovyet adındaki devletler bağımsızlığını kazanmaya başladı. Sovyetler Bloku dağıldıktan sonra, birçok yatırım atıl durumda kaldı.. Çünkü, Sovyetler iktisadi etkinliği değil, siyasi bağlantıları ön planda tutmuşlardı.. Entegre yatırımları farklı ülkelerde, farklı bölgelerde yapmışlardı.. Yan sanayileri farklı ülkelere dağıtmışlardı. Ara malının bir ülkede yapılıp, başka bir ülkede bulunan fabrikaya taşınması maliyetleri artırıyordu ve fakat aynı zamanda ülkeleri de birbirine sıkı sıkıya bağlıyordu.
Sovyetler Blokuna dahil ülkelerin ellerinde kalan tek yatırım insana yapılan yatırımdı. Herkes eğitim görmüştü.. Uzman sayısı fazlaydı.. Bu nedenle de piyasa ekonomisine intibak etmekte çok sıkıntı çekmediler.. Yahut da beklenen kadar sıkıntı çekmediler.
Özellikle Doğu Avrupa ülkelerinde intibak daha kolay oldu.. O kadar ki bugün Avrupa Birliği’ne giren Macaristan, Polonya gibi ülkelere bizden daha çok, doğrudan yabancı yatırım sermayesi giriyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yerle bir olmuş Almanya’nın kalkınma mucizesi de vasıflı iş gücünün olmasıydı.
Eğitim ve sağlık gibi insana yapılan yatırımın etkisi kısa sürede ortaya çıkmaz.. Ancak bu yatırım uzun dönemde iktisadi gelişmenin vazgeçilmez ön şartıdır..
Geçtiğimiz asrın ortalarına kadar eğitimin ve uzmanlığın ekonomiye katkısı net olarak bilinmiyordu. Üretimde üretim faktörlerinin katkısı üstünde bir verimlilik artışı gözlenince, bu artışın nedeni eğitim olduğu anlaşıldı ve eğitim de bir yatırım olarak değerlendirilmeye başlandı.
Eğitim, hem eğitilmiş kişiye hem de topluma yarar sağlar..
Üretimde verimlilik artar.. Toplumda sosyal ilişkiler gelişir.
İnsana yapılan yatırım kadar bu yatırımı etkin yapmak ve eğitimli insan gücünü en verimli şekilde kullanmak da önemlidir.
Her şeyden önce, eğitim ve sağlığı özel sektöre bırakmak, parası olanın okuması ve parası olanın sağlık hizmeti alması demektir. En azından parası olanların daha kaliteli hizmet alacakları açıktır. Gelişmekte olan bir ülke için, bu yol yanlıştır. Toplumun eğitimi ve vatandaşın sağlığı devletin asli görevlerinden birisidir.
Eğitimin iktisadi açıdan etkin olması için, eğitim göreceklerin daha geniş tabandan ve kabiliyetli olanlar arasından seçilmesi gerekir. Eğitimi paralı yaparsak, parası olan okur ve parası olmadığı halde kabiliyetli olanlar dışarıda kalır. Toplum, potansiyel imkanlarını değerlendirmemiş olur.
Belki eğitilmiş insan gücünde en önemli sorun, bir ülkede insan gücü planlaması yapmaktır. Eğer böyle bir planlama yoksa, bugün bizde olduğu gibi eğitilmiş dört kişiden biri işsiz kalacaktır. İnsana yapılan yatırım atıl kalmış olacaktır. Başka bir ifade ile bunlara yapılan yatırım israf edilmiş olacaktır.
YÖK yeni üniversitelerde yeni bölümler açarken bu tür dengelere bakmıyor. Gerçekte ise potansiyel eğitilmiş insan gücü ihtiyacı tahmin edilmeli ve bölümler bu ihtiyaca uygun açılmalıdır. Böyle bir planlama olmadığı için Türkiye’de yaklaşık 60 bin dolayında mühendis fazlası ve bir o kadar da hemşire ve doktor eksiği var.
Özet olarak, eğitim ve sağlık devlet tarafından yapılırsa, doğacak fayda onlara yapılan masrafın yani eğitim ve sağlığın maliyetinin üstünde olacaktır.