İnsan ölene kadar değersiz mi?

"Adalet gözünü kapamasaydı Ayşe aramızda olabilirdi" demiş Adalet Bakanı Abdülhamit Gül.

Ayşe kim?

Eşi tarafından katledilen son mazlum.

Tam 23 kere savcılığa başvurmuş. Durumunu anlatmış, ama devletin makamları duymazdan gelmiş. En son dilekçesinde geleceği görmüş ve yetkililere; "Ölmemi mi bekliyorsunuz" diye sormuş.

Haksız mıymış?..

Gerçekten ölmesini beklemişler ki bugün başta Adalet Bakanı olmak üzere kamuoyu ses yükseltiyor.

Kamuoyu haklı. Çünkü devlet denen aygıtın var olma nedeni, hukuk denen düzenin saygınlığı tam da bu sebeptendir.

Hatta iktidarların hukuk düzenini yüce tutup, kamu düzenini sağlaması gerektiğinin nedeni de budur.

Adalet yoksa yerini başkaları alır.

İşte aldı.

Adalet duyarsız kaldı, yerini orman kanunu, eşkıyalık, zorbalık, kabadayılık aldı.

Adalet Bakanı Gül: "Ayşe Arslan bugün aramızda olabilirdi. Adalet, son bir çareyle kapısına gelen kadının feryadına sessiz kalamaz, kulağını kapatamaz. Bu feryadı işitmeyen uygulama HSK tarafından denetleniyor" diyerek kamu vicdanını rahatlatmak istese de bu cümleler bizi, kalıcı, sonuç alıcı bir çözüme götürmüyor.

Her zaman olduğu gibi sorumluluk paylaşılmıyor, bunun yerine başkasına yükleniyor. Eskişehir'de yaşanan benzer olaylarda savcılık Adalet Bakanlığı'ndan görüş istemiş, bakanlık da Ceza İşleri Genel Müdürlüğü aracılığı ile Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı'na görüşünü bir mütalaa yazarak bildirmiş. Bakanlık gönderdiği mütalaa yazısında, "kadına karşı işlenen hakaret, tehdit, kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçlarında "uzlaştırma" hükümlerinin uygulanabileceğini" ifade etmiş.

Sonuç?

Sonuç, genellikle katil kocaların istediği gibi olmuş. Şimdi neden ağlıyoruz?

Biliyor musunuz, Türkiye'de biri ölmeden kimsenin aklına önlem gelmiyor. Belediye yol yaparken rögarın ağzını kartonla kapatıp işi bitince gidiyor. Sonra bir otomobil veya bir insan o kartona basarak ihmal edilen çukura düşüp zarar görüyor.

Başlıyor tartışma.

Bu da öyle..

Yıllardır aynı vurdumduymazlık devam ediyor. Hem de her alanda.

Buyurun tüm çelişkisiyle önümüzde duran hakikat işte gün gibi ortada duruyor.

Termik santrallerin çevreye zarar verdiğini bilmeyen kim var?

Sadece insanlara değil; hayvanlara, bitkilere, havaya, toprağa suya zarar verdiğini herkes biliyor değil mi?

Evet, biliyor…

Peki, bütün bunlara rağmen TBMM'de Cumhur İttifakının oylarıyla bu santralleri işleten firmaların lehine kanun oylandı ve geçti değil mi?

Evet!

Geçti.

Tıpkı, 23 kere savcılığa "kocam beni öldürecek, beni koruyun" diyen Ayşe Arslan gibi. Kocası onu öldürünceye kadar ne yaptık?

Savcılığa "uzlaştırma mütalaası" yazdık.

Ölünce de "Adalet gözünü kapamasaydı Ayşe aramızda olabilirdi" diyerek HSK'ya soruşturma açtırdık.

TBMM kanunlaştırdıktan sonra termik santrallerle ilgili kanunu veto ettik.

Yurdun bilmem neresinde bölge halkının burada yol kötü kaza oluyor tedbir alın" demelerine aldırmadan, kaza olup da birileri hayatını kayıp edince "en kısa zamanda tedbir alacağız" dediğimiz gibi.

Önleyici yönetim, gelecek yönetimi anlayışı yok bizde.

Yazarın Diğer Yazıları