Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

İnsan hakları merkezinden kirli haberler (I)

Bilindiği gibi Belçika’nın Başşehri Brüksel, aynı zamanda AB ve NATO’nun da merkezi. Avrupa Parlamentosu burada. İlgili bütün ülkelerin sivil-askeri heyetleri hep burada. Sürekli toplantılar yapılıyor. Oteller, sokaklar bunlarla dolu.
Nisan ayının başında, Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp ve Prof. Dr. Nadim Macit’le birlikte, davetli olarak Brüksel’e gitmiştik. Kaldığımız üç gün içinde bir panele, bir de televizyon programına katıldık. Brüksel’i bir hayli gezip, oradaki vatandaşlarımızla bol bol sohbet ettik. Sadece Brüksel ve Belçika değil, Almanya, Hollanda gibi AB ülkeleriyle ilgili önemli bilgiler aldık.
Brüksel merkezini gezerken gördük ki, özellikle Türklerin bulunduğu semtler pislik içinde. İnanılır gibi değil. Sadece Krallığın bulunduğu bölge temiz. Dikkatimizi çeken bu konuyu konuşurken, 20-30 yıldır orada oturan, iş-güç sahibi olmuş arkadaşlar, “Burası böyle. Belçika bölünmüş vaziyette. İki dili var; Valonca ve Flamanca. Belçikalılık yok oldu. Flaman bölgesinde, 3 belediye başkanlığı kazanan Valonlar, belediyeye sokulmuyor. Burada despot bir idare, katı bir polis devleti var. Şu caddeden 4-5 kişi üç defa geçse, hemen polis çevirir, kimliklerini ister. Tepki gösterirseniz, merkeze götürür ifadenizi alırlar. Hatta ‘ne oluyor’ diye sorar, üzerimi arayamazsınız, özgürlük ve demokrasi gibi laflar ederseniz, başınıza gelmedik kalmaz. Nezarete veya cezaevine kadar gidebilirsiniz. Orada vay halinize.”
Doğrusu duyduklarımız karşısında, ağzımız açık kaldı. Peki dedik, “Bunlar sadece Brüksel’de mi var. Belçika’nın öteki şehirlerinde veya Almanya gibi diğer Avrupa ülkelerinde durum nasıl” dedik. Cevap aynen şöyleydi. “Hepsi aynı. Buralarda polis devleti var. Hele yabancı iseniz vaziyet daha da kötü.. Hele hele Türk dendi mi bir gerginlik, bir elektriklenme başlar. Yazılı, sözlü fark etmez, Türk kavramına karşı müthiş bir ön yargı var.”
Yine sorduk; “Bu ‘Türk’ önyargısı nereden kaynaklanıyor? Tarihi kökleri var mı”? Cevap; “Tarih bahsi olabilir. Ama bizim gördüğümüz, Avrupa’daki Türkler, konumları ne olursa olsun, eziklik duygusu taşımayan, boyun eğmeyen, korkusuz; kendine, kültürüne, dinine, tarihine ve devletine bağlı inançtadırlar. İş hayatında başarılıdırlar. Bütün bunlar hazmedilmiyor. Türkler her vesileyle aşağılanıyor. En küçük bir kabahat veya suç işleseler, en şiddetli muamele görüyorlar. Hatta tertip, tuzak kurulur, bahane yaratılabilir. En basit bir trafik suçundan, rahatlıkla cezaevine konabilir, en ağır hakaret ve işkence görebilirsiniz. Cezaevine düşen Türklerden, işkenceyle, zehirli iğne ile öldürülenler az değil. Arayanı soranı, davasını güdeni olmaz, sahipsizdirler. Kaderiyle başbaşadırlar. Bu zulüm karşısında bile yine de ezilmeden, duruşlarını koruyorlar. Böyle olunca da, ‘Türk’e karşı önyargı daha da kemikleşiyor.”

* * *

Cezaevlerinde unutulan Türkler
7 Ağustos günü tutuklanıp Belçika’nın Jamioulx hapishanesine konan Mikail Tekin’in, yapılan işkence sonucu 8 Ağustos’ta hayatını kaybettiği haberiyle sarsıldık. Hapishane yöneticileri önce, Türk vatandaşı 32 yaşındaki Mikail Tekin’in kalp krizinden, daha sonra da yemek yerken boğularak öldüğünü açıklamıştı.
Cesedi almak üzere cezaevine giden kardeş Cebrail, ağabeyinin üzerinde çeşitli darp izleri ve kan görünce şüpheleniyor ve savcılığa şikayette bulunuyor. Yapılan otopsi sonunda, ölüm nedeninin “fiziksel şiddet” olduğu belirleniyor. Savcılık 3 gardiyanı sorguya çekince de, diğer gardiyanlar ve cezaevi görevlileri greve gidiyor.
Cebrail Tekin olayı şöyle anlatıyor. “Ağabeyim Cuma namazı çıkışında, polisin bir araca ceza yazmakta olduğunu görünce, sahibinin camide olduğunu, biraz sonra geleceğini söylüyor. Buna öfkelenen polis ağabeyime kimliğini soruyor, çocuğunun velayeti yüzünden mahkemece arandığını öğrenince nezarete götürüyor. Ertesi gün ölüm haber geliyor.”
Devam edecek

Yazarın Diğer Yazıları