Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

İnsan hakları merkezinden (II)

Mikail Tekin’in ölümüne dair 11.08 2009 tarihli “Belçika Yeni Haber gazetesi”nin haber başlığı şöyle: “Belçika Cezaevleri Ölüm Evlerine Döndü.”
Bu haberin yorumu da aynen şöyle: “Belçika’da insanlar öyle ya da böyle ceza evi ile tanışıyor. Son yıllarda Belçika ceza ve tutuk evlerinde ölenlerin sayısı gittikçe endişe verici bir boyutta gelişiyor.. Bunlar sıradan haber gibi geliyor insana.. Irkçılık, ayrımcılık, horlanma ve işkenceler bu hapishanelerde kol geziyor!.. Durum böyle olunca da mahkumlar için, ölüm tek çıkar yol oluyor..
Öyle ya ölüp kurtulmak.. Ölen kurtuluyor da.. Ya geride kalanlar ve hapishane ile tanışacaklar! Belçika’da bu işkencelerin, bu ölümlerin arkasını kim arayacak? Allah kimseyi düşürmesin..” 1368Cezaevi ölümlerinin örneği çok. İşte Talip Gündüz. Cezaevine çok sağlıklı giriyor, 2 ayda hayatını kaybediyor. Kız kardeşine yazdığı mektupta, “Beni zehirlediler. Nefes alamıyorum. Kurtarın” diyor. Kız kardeşi Gündüz’ü hastaneye sevk ettiriyor, ama akciğerleri tükendiği için bir gün sonra ölüyor. Otopsi raporunu isteyince de, tehdit ediliyor. Bir başka Türk de, Liege’deki Lantin cezaevinde kendini asıyor ve kurtuluyor.
1368Gazetede ayrıca şu bilgilere de yer veriliyor. “Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu, 23 Aralık 2008’de yaptığı bir açıklamada, Belçika’daki hapishanelerin ’içler acısı’durumda olduğunu ve buna daha fazla ’müsamaha gösterilemeyeceğini’bildirmişti. Belçika hapishanelerinde 8 bin 200 yatak kapasitesine karşın 9 bin 500 mahkum bulunuyor.
Hapishane ve mültecilerin tutulduğu kamplarda 4 günlük denetimde bulunan Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg, bu durumun tutuklular ve hapishane personeli açısından kabul edilemez olduğunu belirtmişti.
Belçika İnsan Hakları Derneği de, bu yıl başında yayımladığı raporda, temel hak ve hürriyetlerin saygı görmediğini, insan hakları ihlallerinin giderek arttığını tespit ediyor.
1368Avrupa Konseyi gibi BM kurumları da Belçika’yı uzun yıllardır uyarıyor.”
Uyarıyor da, bir şey oluyor mu? Hayır. Eski hamam, eski tas.
Brüksel ve Belçika böyle, ya diğerleri? Birkaç örnek verelim.
İstatistiklerde cezaevlerinde en çok ölümün olduğu ülke Fransa AB’nin dikkatini çekiyor. Bu durumu yerinde incelemek üzere bir heyet gönderilmek isteniyor, Fransa bir türlü izin vermiyor. Neyse yıllarca uğraşılıp, sonunda izin alınıyor. Paris cezaevine giden AB heyeti dehşet verici bir manzarayla karşılaşıyor. Düzenlenen raporda; yatak yetersizliğinden insanların üst üste yattığı, pis kokudan içeri girilemediği, burada bir canlının yaşamasının mucize olduğu belirtiliyor. Beğendiniz mi?
Yine bir AB heyeti, gözaltı sırasında en çok ölümün olduğu Portekiz’de incelemeler yapıyor. Ağır şartların ve kötü muamelenin ölümlere sebep oluğu tespit ediliyor.
İngiltere polisinde yapılan incelemede, “Irkçılık” kurumsallaştığı için, yapılan mücadelede, herhangi bir sonucun alınamayacağı belirtiliyor.
Evet raporlar güzel de, aldıran var mı? Hani bir söz var ya, “Men ne direm, tamburam ne çalar” diye. Onun gibi.
Şimdi bizim AB’cilere soralım. Hukukun, demokrasinin, özgürlüğün, insan haklarının merkezi bu Brüksel’i, Belçika’yı ve diğer AB ülkelerini beğendiniz mi? Bu olup-bitenlere ne diyorsunuz? Bir ayağınız hep oralarda olduğuna göre, bunların çok daha fazlasını biliyorsunuz değil mi? Peki her fırsatta “insanlık değerlerinden” dem vurduğunuza göre, acaba oradaki Türkler için ne yaptınız? AB’nin bu kahredici “çifte standardı” karşısında, insanca düşünüp, utandığınız oldu mu?
Sonra da bizim yetkililere soralım. AB ülkelerinde Türklere karşı vicdanları sızlatan haksızlıkların yapıldığı biliniyor. İnsanlarımızın hapishanelerde can verdiği herkesin malumu. Peki bizim Büyükelçilerimiz, Konsoloslarımız yok mu? Dahası bizim bir hükümetimiz yok mu? Niçin insanlarımıza sahip çıkılmıyor?
Bakınız yabancı ülkelerin temsilcilerine. Ülkemize Allah’ın günü teftiş heyetleri gönderiyor, her yerde cirit atıyorlar... Her şeyimize karışıyorlar. En büyük dostları bölücü teröristler. Bu katillerle sarmaş dolaşlar. Sonra da ülkemiz kan kaybetmeye devam ediyor.
Emperyalistlerin dayatmaları ve alkışları arasında, “demokrasi” ve “akan kanı durdurmak” için “Kürt açılımı” yapıyoruz.
Ses ver Türk Milleti!..

Yazarın Diğer Yazıları