İnfial yaratan yerlerimiz felç olmuş gibi; sıkıntı yok
İstanbul Valiliği bir karar almış ve "Suriye'de şehitlerimiz ve gazilerimizin olduğu böylesi hassas bir dönemde", toplumda infial uyandırmasın, milli, vicdani ve insani değerlere dokunmasın, toplumsal iç barışı tehdit etmesin diye, "İstanbul ili sınırları dahilinde", Türk Silahlı Kuvvetleri'mizin Suriye'de yürütmekte olduğu askeri operasyonları eleştirmeye veya bu operasyonların sonlandırılması amacıyla kamuoyu oluşturmaya yönelik her nevi toplantı, gösteri ve açıklamayı yasaklamış.
Dahiyane!
***
De…
Şehitler, hepimizin şehitleri. Yedi bölgemizde de yeri göğü inletti aynı salalar. Doğudan batıya, kuzeyden güneye vatan toprağının her bir karışında yankılandı ay-yıldıza sarılı tabutlara omuz verenlerin tekbirleri… Tek İstanbul'da hissediliyor değil ki bunun acısı, sancısı, öfkesi, etkisi.
Hal böyleyken, nasıl oluyor da, insanların, ödemek durumunda kaldığımız bu ağır bedeli fatura etmek üzere yahut kızgınlıklarına muhatap bulmalarının çok daha kolay olduğu Ankara'da dahi (Zira, benim yazıyı yazdığım dakikalarda, Ankara Valiliği'nin bu yönde bir yasağı ilan edilmemişti; internet sitelerindeki son duruyu "Nenek (Ankara) - Balışıh (Kırıkkale) demir yolu istasyonları arasındaki yüksek gerilim hattı uyarısı"ydı) sakıncalı görülmeyen bir söylem yahut eylem biçimi, İstanbul için sakıncalı görülebiliyor? Neye dayanarak?
Şehrin kozmopolit yapısına mı?
E Adana, Mersin neden yasaklamadı öyleyse!
Suriyeli yoğunluğuna mı?
O zaman Gaziantep, Kilis, Hatay'da da Valiliklerinin benzeri bir tedbire başvurması gerekmez miydi?
Etnik kimliklere dayalı provokasyon ihtimaline mi?
Baktım, böyle bir önleme gerek duymamış Diyarbakır Valiliği!
Bir provokasyon istihbaratı filan mı var ellerinde?
Açıklayacak halleri yok eyvallah da…
Nasıl olacak?
***
Kapsamı bu kadar geniş tutulan bir yasağın mantığını kavramak için soruyorum:
Bir uzman çıktı Taksim'de Habertürk stüdyosunda yahut Bağcılar'da CNN Türk stüdyosunda, Suriye'de yapılan operasyonu eleştirdi; kamuoyunu "savaşa hayır" yahut başka bir şey demeye yönlendirdi, iktidarı "Suriye'den çekilmeye" davet etti; hepsi "İstanbul ili sınırları için" değil mi?
Ahmet, Mehmet, Ali, Veli, kim ise, aynı cümleyi Bakırköy meydanında megafonla söyleyse yasak, dövize yazıp herhangi bir yere asarsa yasak, televizyon stüdyosunda mikrofonla söyleyse serbest mi?
Neye yaramış olacak peki; üzüm yemeye mi, bağcıyı dövmeye mi?
***
Her şey bir yana…
Bir avuç "aktivist(!)"in savaş boykotuna gelene kadar oo-hoooo, neler var…
Daha İdlib'ten gelen şehit kervanının sonunun görünmediği saatlerde, kameraların karşısına geçip de, 80 milyonun göreceği şekilde güle-oynaya konuşmalar yapanların tavrı yaratmıyorsa, daha da hiçbir şey infial yaratamaz bu ülkede!
Siyasilerin şehit cenazelerindeki "yer kapma" yarışı, "kendini gösterme" çabası, protokol krizleri, "millet olarak birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyacımız olan günler" diye başlayan cümleler kurduktan sadece üç-beş saat sonra birbirlerine afraları, tafraları, küstüm oynamıyorumları "dokunmuyorsa", daha da hiçbir şey dokunmaz bu toplumun "insani ve vicdani" değerlerine…
Kendini Türk Milletine ait hisseden her bir ferdin, kendisine "hesaplaşacak", "intikam alacak" bir "düşman" aradığı gece, duygularımızın en kabarık olduğu dakika yapılan "kapıları açtık" açıklaması tehdit etmiyorsa, daha da kolay kolay hiçbir şey tehdit edemez bizim iç barışımızı…
Kurbağa kaynatma deneyindeki gibi infial yaratan yerlerimiz neredeyse felce uğratılmış haldeyken, mülki amirlerimiz beyhude sıkıyorlar bence o tatlı canlarını!
SORU-YORUM
İYİ Parti Denizli Milletvekili Yasin Öztürk'ün, Atatürk'e düzdüğü hakaretleri TBMM Genel Kurulu'na taşıdığı, hakkında soru önergesi verdiği bir devlet memuru, bir AK Parti Milletvekili'nden aldığı randevuyla Meclis'e giriyor, Öztürk'ün odasına kadar geliyor ve saldırı girişiminde bulunuyor. Hangisini soralım; Atatürk hakkında ağza alınmayacak ifadeleri bulunan bir kişinin, Atatürk'ün kurduğu "devlet"teki pozisyonunu nasıl hâlâ koruyabildiğini mi? TBMM'ye gelip milletvekiline saldırma cesaretini nereden/kimden aldığını mı? "Kürsü dokunulmazlığı" kapsamındaki konuşmalarından yahut görevi olan soruları sormasından, önergeleri vermesinden dolayı Meclis çatısı altında bile can güvenliği sorunu yaşıyorsa, TBMM kapısından çıktıktan sonra bir milletvekilinin canının kime emanet olduğunu mu?