İktidar tahammülsüzlüğü!
“Tuz koktu” tabiri de kifayet etmez oldu.
Erdoğan hükûmeti tuttu HSYK’yı Adalet Bakanı’nın iki dudağı arasından çıkacak kararların kulu haline getirdi, muhalefet de, böyle şey olmaz diyerek Anayasa Mahkemesi(AYM)’ne itiraz etti.
Bir ortaokul öğrencisini bile rahatsız eden AYM Kanunundaki anayasaya aykırılık her ne hikmetse Cumhurbaşkanı tarafından “Evet bu anayasaya aykırı amma” diye diye onaylandı. Ve kanun Resmî Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe girdi.
Kardeşim, siz Anayasaya aykırı bir kanunu niye onayladınız, siz Erdoğan ve ekibinin keyfine uymayan kanunları onaylama makamı mısınız demiyor orayı es geçiyoruz. Anayasaya aykırı kanun C.Başkanının onayı ve Resmi Gazete’de yayımlandıktan sonra Adalet Bakanı fırsatı kaçırmadı, Mahkeme kadrolarını çaycısına varana kadar değiştirdi. Herhalde bu değişiklik bir amaca yönelikti. AYM kararları geçmişe şamil olmadığı için atı alan AKP, Üsküdar’ı geçmişti.
İş yine muhalefete düşmüştü. Muhalefet de anayasaya aykırılığı herkes tarafından bilinen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile ilgili bu kanunu Anayasa Mahkemesi’ne götürdü, mahkeme de gayet tabii olarak “Anayasaya aykırı” buldu. İşte AKP ve Erdoğan’ın tahammül edemediği, AYM’nin, bu can çekişen hukuka bir damla su verme kararı.
Vay sen misin Anayasaya aykırı bir kanunu, Anayasa’ya aykırı bulan, AKP’liler başladı, “Biz bu kanuna saygı duymuyoruz!” demeye.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da bir gün sonra, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Avcılar Ambarlı İleri Biyolojik Arıtma Tesisi’nin açılış töreninde yaptığı konuşmada Anayasa Mahkemesi’nin HSYK kararıyla ilgili, “Herkes yetkisini bilmeli. Siyaset yapmak isteyen cübbesini çıkarır siyasetini yapar” diye bas bas bağırdı. Erdoğan da AYM’nin kararına saygı duymuyordu. Şaşırdık kaldık.
Erdoğan’ın tabiri ile, “Yahu” arkadaş burası nasıl bir ülke?
Nerede bir kanun AKP’nin keyfi idaresine hukuk bariyeri koyuyorsa o kanun hemen değiştiriliyor. Bahaneleri de, ülkeyi siz mi yönetiyorsunuz biz mi, halka siz mi hesap vereceksiniz, biz mi? Dünyada bütün yöneticiler bütün idareciler yasalara saygı gösterilmesi gerektiğini söyler, savunurken, Erdoğan ve kabinesi ısrarla ve inatla yasaya saygı duymamayı demokrasinin icabı diye satıyor!
Oysa ilkel kabileler bile yasaya yani törelerine dört elle sarılırlar. Yasaya saygı duymayın demek, cümleniz terörist olun demek değildir de, nedir? Millet yasaya saygı duymaz, bu saygı duymamanın başını da Başbakan çekerse yasaya saygı duymayanlar terörist, onları o yola sevk edenler de terör örgütü lideri konumuna düşmezler mi?
Mahkeme “siyaset” değil “görevini” yapıyor. “Siyaset yapmak isteyen cübbesini çıkarır siyaset yapar” mantığı Erdoğan ve ekibinin bütün nizâlar ve cümle davalar mahkeme salonlarında değil, seçim sandığında görülür mantığından kaynaklanıyor. Kuvvetle inanıyoruz ki, bunun böyle olmadığını Erdoğan ve arkadaşları da biliyor. Bilmesine biliyorlar amma hukuktan, hesap vermekten ancak bu demagoji ile kurtulabileceklerine inandıkları, halkı da ona inandırdıkları için bu yola “sapmış” durumdalar.
Evet, bu bir sapmadır çünkü dünyada böyle bir hukuk ve demokrasi düzeni yoktur. Evet, bu yine bir sapmadır çünkü bu mantıkta muhalefetin ve sandıktan çıkamayan herkesin asla ve kat’a “haklı olma” ihtimalleri bulunmamaktadır. Sandıktan çıkamadığına göre sürekli haksızsın!
Denemesi zor değil. Siz güçlü bir AKP’li ile haklı, hukuken mutlak haklı olduğunuz bir konuda mahkemelik olunuz, görünüz bakalım, mahkemede hakkınızı alabilecek misiniz?
A-l-a-m-a-z-s-ı-n-ı-z!
Çünkü “sandıktan çıkan” AKP, oraları öyle bir dizayn etti ki, sormayın gitsin. Deniz Feneri Davası’nın Almanya ayağını hatırlayınız, bu sizi ikna etmeye yeter de artar bile... Ayakkabı kutusunda para istifleyenler yeni makam sahibi olmadılar mı? Havuz medyasına para aktaran iş adamlarının bu milletin anasına küfretmeleri onlara yeni ve trilyonluk ihaleler kazandırmadı mı?
Normal bir hukuk sisteminde bunların karşılığı bu mudur? Velhasılıkelâm Anayasa Mahkemesi hukuktan bazı kırıntıları kurtarabilmek için hukuk adına çırpınıp duruyor,
Erdoğan ve AKP’li yöneticilerin tahammül edemediği de işte bu.