İkisi de ağlıyor ama...
Barzani ve Mehmet Ali Talat ağlamış. İnsan bu ağlar, bunda ne var demeyiniz. Bu çok hikmetli bir olay.
Barzani niçin ağlıyor?
Türkiye’nin resmî Kürtçe televizyonu TRT-6’nın yayına başlaması Barzani’yi çok duygulandırmış. Bir de üstüne üstlük, ünlü “Kürtçü” baba Mustafa Barzani’yi konu edinen bir program yayınlanmaz mı? Oğul Barzani, gözyaşlarına hakim olamamış. TRT-6 yetkililerine teşekkür edip, bu programı Kuzey Irak’ta yayın yapan kendi televizyonu Zağros TV’den iki kez TRT logosuyla yayınlatmış.
TRT-6, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin yanı sıra Irak, İran ve Suriye’de de ilgiyle izleniyormuş.
Oh ne ala. Türkiye, Kurmanç lehçesinden bir dil inşa edecek, sonra da bunu, bölgedeki bütün Kurmançlara öğretecek. Barzani ağlamasın da ne yapsın?
Talat niçin ağlıyor?
Yıl 1983. KKTC’nin bağımsızlığı ilan edilecek. CTP sık sık bildiri yayınlıyor, ’Ayrı devlet taksimdir, taksime hayır, ayrı devlete hayır’diye. Ama, CTP Parti Meclisi, 13’e 14 oyla KKTC’nin ilanına onay veriyor.
Talat, “O gece eve döndüğümde ağladım. Hayatımda ilk kez... ’Hayır’demeliydik.” diyor. 1983’de SSCB ayakta. Marksist biri olan Talat, yine Marksist olarak bilinen Rum Akel Partisiyle el ele verip, Adada komünist bir devlet kurmak istiyor. Küba gibi. KKTC bağımsız olunca bütün hayaller suya düşüyor. Talat ağlamasın da ne yapsın?
Biri bağımsız devlete gidiyorum, öteki bağımsız devlet oldum diye ağlıyor. Şu feleğin işine bak.
Batıya demokrasi dersi veriyoruz ama...
Defalarca yazdık. Bugünlerde “Kürt Açılımı” paketleriyle yatıp kalkıyoruz. Paketlerde etnik dil ve kimlik inşasıyla ilgili bir yığın yeni düzenleme var. Mesela; Kurmanç lehçesinde her yerde kursların açılması, okullara seçmeli derslerin konulması, üniversitelerde bölümlerin açılması, tarih müfredatının değiştirilmesi, yer adlarının isteğe göre konulması gibi.
PKK’nın düşünce planında bile olsa, ayrı bir kimlik inşasına yarayan talepleri.
Bunları PKK istediği için değil, “Demokrasi, özgürlük ve insan hakları” adına, kendimiz yapıyormuşuz. Bunun sonunda terör de duracakmış. Çünkü, Gül-Erdoğan ikilisine göre, terör bir demokrasi sorunuymuş.
İşte bir örnek: Dışişleri Bakanı Gül, özel televizyon kanallarında anadilde yayına bakışını şöyle açıkladı: “Bunu TRT’nin yapması konusunda görüş var. Devlet eliyle yayın yaptığınızda farkına varmadan ikinci bir resmi dil koyuyorsunuz. Oysa Türkiye’nin resmi dili Türkçedir. Biz herkese Türkçe öğretecek ve dilimizi zenginleştireceğiz. TRT yabancı bir dille yayın yapacak -ki buna Kürtçe diyelim- o zaman başkaları da çıkabilir Kürtçe yayına izin verirsin, Karadeniz’den biri çıkıp Lazca yayın ister. Güneydoğu’daki bazı vatandaşlarımız Arapça yayın ister. Açar davayı, kazanır; TRT de bu dillerde yayın yapmak zorunda kalır. Devletin televizyonu ikinci dille yayın yaparsa, o dilin ikinci resmi dil gibi algılanması tehlikesi var...” (Zaman 9.6.2003)
Aynı Gül Cumhurbaşkanı yapılınca, demokratikleşip dönüşüm geçiriyor ve TRT’nin Kurmanç lehçesiyle yayın yapmasına dair yasayı 25.06.2008’de onaylıyor.
Taammüden ikinci resmi dil tehlikesi yaratıyor...
Şu hale bakın, ne kadar da demokratikleşiyoruz. Terör örgütü sanki bu kadar kanı ülkeyi bölmek için değil, demokrasi için dökmüş.
Milli Düşünce Merkezi’mizin Web sitesi:
milli düşünce.org