İç cepheyi sağlam tutalım
Başarıyla yürütülen Zeytin Dalı Harekatı, çetin boyutlara gidiyor.
Bu şartlarda millî birliğin ve bütünlüğün önemi her şeyin üstündedir. Bu konuda sorumluluğu siyasi iktidarın taşıdığı ortadadır. İktidarın başı olarak Sayın Erdoğan Türk Tabipleri Birliği (TTB)'nin bir demecini vesile kılarak bu birliğin başındaki "Türk" kelimesinin ve Türkiye Barolar Birliği'nin başındaki "Türkiye" kelimesinin kaldırılacağını, hükümetin gerekli çalışmalara başlayacağını ifade etmiştir. Bu beyan yurt çapında özellikle Barolar Birliği çevresinde çok büyük tepkiye sebep olmuştur. Bir ata sözümüz, "Analar düşmanı nasıl olsa doğurur. Sen dost kazanmaya bak" diyor. Ancak ne sebeb-i hikmetse AKP devamlı bir biçimde hasım üretmekle meşgul. Dilerim bu çok yanlış karardan dönerler.
Değeri ölçülemez sermaye
Bu durum sosyal yapıda büyük yıkımlara sebep oluyor. Bunların en başında sermayenin, gençlerin yurt dışına kaçması geliyor. Geçen yıl Türkiye'den 13 bin milyoner kaçmıştır. Diğer taraftan Türkiye'nin en büyük serveti gençliğidir. Eğitimli genç nüfus, ülkemiz için değeri ölçülemez bir sermayedir. Yıllardır yaşanan beyin göçü AKP iktidarı döneminde büyük hız kazanmıştır. Avrupa ve ABD'nin dev kuruluşlarında bu pırıl pırıl gençlerimiz zirvelere tırmanmıştır. Yurt dışına eğitime gidenlerden Türkiye'ye dönen hemen hemen yok gibidir. Ülkemizin yaşanabilir huzurlu bir memleket olabilmesi için hukuk devletini bütün kurum ve kurallarıyla işletmek zorundayız. Hukuk devleti olmazsa huzur olmaz, güven olmaz ve güçlü ekonomi olmaz. Yıllarca demokratik parlamenter sistem içinde "Kuvvetler Ayrımı"nı yaşamış ülkemizin, mevcut uygulamalarla yargıya olan güveni kaybetmesi çok acıdır. Bağımsız yargı, bağımsız üniversite, emeği koruyan sendikaların hukuk içinde özgür çalışma ortamı, basının hukuk içinde yurttaşı ülke gerçekleri konusunda bilgilendirmesi elzemdir. Basının hür, yargının bağımsız, üniversitelerin ilmi özerkliğe sahip olduğu, siyasi hesaplarla üniversiteye müdahale edilmediği şartlarda Türkiye üniversiteleri çağdaş hale gelir, dünyanın yaşamakta olduğu büyük dönüşüme biz de ayak uydururuz. Gençlerimizi üniversitelerde bu dönüşüme hazır olarak yetiştirirsek Türkiye en büyük sermayesi olan gençliğiyle verimli ve hızlı bir ekonomik kalkınmaya ulaşır. Eğitimli gençliği küstürmek, ülkeden kaçırmak çok yanlıştır. AKP iktidarında 15 yıldır ilk ve orta eğitim sistemi yaz boz tahtasına döndü. Sınıflardan Atatürk'ün resimleri, gençliğe hitabesi kaldırıldı. Hedeflerini açıkça ortaya koydular; bir milyon imam hatipli... İktidar için, bu gençler kabiliyetlerine göre yetiştirilip ülke kalkınmasına hizmet versin hedefi yoktur. Sadece eğitimin temel felsefesini söküp S. Arabistan modelini hâkim kılma yolunda gayret vardır. Elbette ki ülkenin ihtiyaç duyacağı sayıda imam ve hatip yetiştirilecektir. Bunun ötesi tamamen ideolojik saplantıdır.
Gelecek nesile ağır ipotek
Türkiye'de Millî Eğitim "millî" karakterini kaybetmiştir. Ezberci test sistemi eğitimimizi bitirdi. Bu ülkede gençlik politikaları sadece Atatürk döneminde düşünülmüş ve uygulanmıştır. Atatürk'ün vefatından sonra kademe kademe bu günlere geldik. Kendi kaderine terk edilmiş, başı boş akan sular gibi eriyen gençler şimdi iktidarın savunduğu İslam anlayışıyla yoğrulmak ve şekillendirilmek isteniyor. Ümitsizlik ve karamsarlık gençlerimizi çeşitli uyuşturucuların kurbanı yapmaktadır. İki milyon insanımız bağımlılık tedavisi görüyor. Sigara tüketimi akıl almaz boyutlardadır. Türkiye'de son 10 yılda içilen sigaraya 329 milyar lira para ödendi. 2018 bütçesi 762 milyar TL olurken 10 yılda sigaraya ödenen para bunun yarısına ulaştı. İktidar ekonominin nefes almasını son kalan kamu mallarını satmakta buluyor. Şeker fabrikalarını satma kararı fevkalade yanlıştır.
İşte insanı canından bezdiren ve her gün ağırlaşan ekonomik, sosyal ve siyasi tablo sebebiyle öfkemizi, ihtirasımızı, peşin hükümlerimizi aklımızın gerisine alıp, düşman aramak yerine, bu yanlış politikalarda ısrarın en büyük düşman olduğunu görmeliyiz.
CHP'nin hazırladığı 16 yıllık "Yıkım tablosu"nu okuyunca AKP'nin ekonomi politikası ile sadece bugünü değil, gelecek kuşakların gelirleri üzerine koyduğu ağır ipoteği de görüyoruz. Rapora göre; AKP döneminde devletin borcu üç kattan fazla büyüyerek 876,5 milyar TL olmuştur. Özel sektörün dış borcu %700 artarak 307,8 milyar dolara çıkmıştır. Toplumun bütün değerlerinde çürüme vardır. İşte bu felaket tablosu iktidar kanadını düşünmeye, muhalefeti de çare üretmeye götürmelidir. Ülkemizin dışarıda güçlü olması, içeride, iç cephede sapasağlam olmasına bağlıdır.