Huntington’un çömezleri akıllı çıktı!
Türkiye’de “Kürt-Türk” diye, Mısır’da, Müslüman Kardeşler(İhvan)-Selefiler(Nur Partisi) diye Müslüman Müslüman’la çatışıyor; Suriye’de “Sünni-Şii” diye Müslüman’a Müslüman kanına ekmek doğratılıyor. Libya’da yapılan aynı, Tunus’ta yapılan aynı.
Irak ve Afganistan’da Coni’lerini doğrudan cepheye süren Siyonizm-Emperyalizm ittifakı, “Müslüman’ım” diyenlerin aptallığını görünce, “akıllandı!”; makas değiştirdi...
Harvard Üniversitesi’nde yıllarca bu ittifakın kılıcını sallayan, Savunma Bakanlığı’nda danışman olarak devlete, “Soğuk Savaş dönemi bitti. Bize de bir düşman lâzım. O düşman elbette ki, petrol rezervlerinin üzerinde oturan İslâm dünyası, İslâm medeniyetidir. Öyleyse bundan böyle ‘Medeniyetler Çatışması’ işimiz, yegâne gücümüz olmalıdır” aklı veren Samuel Huntington’un verdiği aklın kendilerine pahalıya patladığını görmüş...
Yeni bir yol aramış...
Ve bulmuştur...
O yol artık “Medeniyetler Çatışması” değil, “Medeniyet içi çatışma”dır. Doğrusunu söylemek gerekirse şeytana bile pabucu ters giydiren Hungtinton’un aklı bu kadarına bile yemezdi, yetmemişti.. Şimdi mezarında bir yandan kabir azabının en şedidini çeker, Cehennem’deki yerini seyrederken, diğer yandan da, “Medeniyetler Çatışmasını, Medeniyet İçi Çatışmaya” çevirip Müslüman’ı Müslüman’a kırdırtanları talebelerini gördükçe, “Meğer beteri varmış” diye teselli buluyordur...
Peki, suç Hungtington ve çömezlerinin mi? Şeytan bu işin neresinde? Müslüman dinini bilse, Kur’an’a uysa, nefsi için düşmanına âşık olup, “Bana bir bahar hediye et de, meyvelerim olsun” yalakalığında bulunmasa, ağacını kendi dikip meyvesini kendi üretse, bu işler böyle olur muydu?
Bir “demokrasidir” bir “sandıktır” tutturmuşlar. Ortalıkta “Adalet” diye bir “hasret” yok. “Sandıkla gelen sandıkla gider”den başka bir şey bilmiyorlar. “Sandığın mucidi” Batı kendi ürettiği oyunda kendi kurallarına uymayınca da, gözyaşı döküyor, “çifte standarttan” bahsediyorlar. Oysa kendileri bile “sandıkla gelmedi, sandıkla gelir gibi yaptılar”, bunu milletin görmediğini, Allah’ın(c.c.)’ın bilmediğini sanıyorlar.
Öyle olmasa “Süpürmeyin, kullanın”ı içe sindirmeyi nereye koyacağız? Müslüman bu hallere düşünce, Camisinin yarısını kilise yapıp, Kur’anı’na tahrif edilmiş Tevrat’tan alıntılar ekleyince, iyilik eden Hıristiyan ve Yahudilerin de Cennet’e gideceklerini söylemeye başlayınca boynuz kulağı geçti, Hungtington’ın çömezleri “Medeniyetler Çatışmasını” çok kolay bir şekilde ve gayet usta bir manevra ile “Medeniyet içi çatışmaya” çevirip Müslüman’ı Müslüman’a kırdırtmayı başardı, başarıyorlar..
Üstelik bir de..
Müslüman’dan alkış alıyor, yetmiyor, malını mülkünü birkaç aylık yahut yıllık kârları karşılığı zimmetine geçiriyor, yer altı ve yerüstü servetlerinin sahibi oluyorlar...
Hem hakaret ediyorlar...
Hem kanımızı akıtıyorlar...
Hem teşekkürümüzü alıyor, hem nemiz var nemiz var nemiz yoksa kendi ellerimizle onlara veriyoruz, “sahibimiz” oluyorlar...
Köleliği ortadan kaldırması gereken Müslümanlar kendi elleri ve iradeleri ile “kravatlı” Mercedes’li ve özel uçaklı “çağdaş köleler” oluyor...
Kendi irade ve gönülleri ile...