Hocalı Katliamı ve İskender Hamidov...
Geçtiğimiz gün Hocalı katliamının yıl dönümüydü... Aradan yıllar geçmesine rağmen hafızamıza kazılan Hocalı olayı, Türk Dünyasında önemli kilometre taşlarındandır. 12 Eylül'ün ürünü olan Turgut Özal tek başına iktidarın dayanılmaz sarhoşluğu ile Ermenilerin Karabağ ve Azerbaycan topraklarında gerçekleştirdiği facialara karşı aldığı ilk tutum tarihe utanç ile geçmiştir. "Onlar şii, biz sünniyiz. İran'a daha yakınlar..." lakırtısı, yüreğinde Türklük ateşi olanlara saplanan hançerdi. Özal, ölümünden hemen önce geldiği Bakü'de bu yanlışından dönmüş olsa da ne yazık ki o meşhur sözleri ile hatırlarda kaldı... Gülüstan Sarayında merhum Elçibey ile "Çırpınırdı Karadeniz" şarkısını terennüm ederken, sözün insanı nasılda bağladığının acısını yaşamış olabilir.
Söz konusu Ermeni mezalimi ve Azerbaycan olunca bir an tereddüt etmeden "Gidiyoruz!" başlıklı veda yazısı ile Can Azerbaycan'a revan olduk. Bağımsızlığını söke söke almış, "bir kere yükselen bayrağın bir daha inmeyeceğine" iman eden dostlarla hem hal oluverdik. İki yıl önce kanser illetine duçar olan Nevruz Emmi, en zor koşullarda dünyaya Azerbaycan Milli davasını anlatan eski Dışişleri Bakanı Tevfik Kasımov'u da geçtiğimiz ay kaybettik. Ve dün; tam da Hocalı katliamının yıl dönümünde Azerbaycan Halk Cephesi ve Elçibey iktidarının İçişleri Bakanı İskender Hamidov'un acı haberi geldi. Rezulzade ve Elçibey ile buluştu Tanrı'nın cennetinde... O, İskender Bey ki deli-coş adamdı... Ermeni işgali yayılırken televizyonda siyasi çekişmeyi sürdüren politikacıları stüdyoyu basarak uyarmıştı. Kelbercer'li idi. Kelbercer'in tek mermi atılmadan terk edilmesini bir türlü hazmedemedi. İhanetin boyutlarını tesbit etmiş ancak yeni kurulmuş devletin yaşaması için intikamını ertelemeyi tercih etmişti.
"İki millet bir devlet" olarak tabir ettiğimiz Azerbaycan'da, İskender Hamidov denince akla "Bozkurt" gelir... Halk Cephesinin gönüllü savaşçılarının göğsünde ve sırtında "Bozkurt" sembolü taşıması İskender Bey'in eseridir... Milli Uyanışı sağlamak için başkent Bakü'de "Bozkurt" adında günlük gazeteyi yayınlatan da İskender Bey idi. Halk Cephesi içerisinde fikir ayrılıklarının baş göstermesi, farklı siyasi oluşumların başlamasından sonra tek tabanca "Bozkurt Partisi"ni oluşturdu. Ermeni işgaline karşı direnirken Çeçenistan'da merhum Dudayev ile irtibat kurdu. Topyekün Rus emperyasına baş kaldırdı. Mevki ve makamları elinin tersi ile itip, yıllarca hapis yattığı cezaevlerinde bile duruşunu bozmadı. 1990'da gizlice geldiği İstanbul'da başlayan dostluğumuz hep baki kaldı. 2003'te henüz yasaklanmamış olan Erciyes Kurultayına Antalya'dan birlikte gitmiştik. Erciyes'in zirvesi O'nu çok heyecanlandırmış ve "Bu dağda Tanrı'ya yakın oluyoruz" demişti. İç siyasi çekişmeler yerine top yekün işgale son vermeyi hedefliyordu. Zaman zaman yalnızlığa düşse de yılmadı. Türkiyesiz, Azerbaycan'ın Karabağ'ı yeniden alamayacağının bilincinde idi. Pervasız, hesapsız tavrı yüzünden siyasette mesafe alamasa da başta Hocalı katliamının intikamları ve milli uyanıştaki katkıları yüzünden Azerbaycan'da derin izler bıraktı. Atsız Hoca'nın "Kahramanlar can verir, yurdu yaşatmak için" dizelerinin takipçisiydi.
Ölümlerin hepsi zamansız ve kalleştir. Azerbaycan denince aklıma hep Tahir gelir. Ebulfez Elçibey, Nevruz Emmi... Sonunda İskender Bey de uçmağa vardı... Azatlık ateşini yakanlar ölmez ki...