Hiç cezaevi koğuşu gördünüz mü?
Meslektaşım Ali Öncü bile unutmuştur. Yine de yazmak istiyorum. Yıllar önce Bayrampaşa -Sağmalcılar- Cezaevi'ne gitmiştik. Cezaevi Müdürü tanıdığı idi. Vesileyle bizi gezdirip, bilgilendirdi. Hatta benim "bu yemekler felaket" dememe sinirlendi; "Günlük tahsisat 350 kuruş. Bu parayla gel sen üç öğün çıkar". Sustum. Sonra mahkûmların yaptığı yaralayıcı öldürücü aletlerden oluşmuş müzelerini gezdirdi. Çok kötü şartlardaki koğuşlar ise moralimi bozmuştu. Daha sonra Marmaris'teki cezaevine -ziyaret için- girdim. Yakın zamanda da durum farksız. Ufacık gün görmeyen hücreler. Hatta, FETO operasyonları sonucu yığılan tutuklu sayısı. Bir yatağın nöbetleşe kullanıldığını biliyoruz.
Peki, en düşük rakamla 10.480 kişinin hiç suçu olmadan buralarda hapis yatmasına ne diyeceksiniz? Aylarca perişan bekleyenlerin masum olduğu henüz anlaşıldı. Ankara Cumhuriyet Savcılığı'nın devreye girmesiyle tahliyeler başladı. Antalya'da "sadece ByLock tutuklama sebebi değildir" diye tutuklama yapmayan hâkimi sürgün edenler acaba utanıyorlar mı? Yıllar yılı TÜBİTAK'ta beslediğimiz bir FETÖ'cünün kendi militanlarını kurtarma çabasının yaktığı insanlar sizleri affedecek mi?
Kim bilir geride daha kaç masum insan var? Saadet Partisi İstanbul il yöneticisi Mustafa Yaman yine de şanslı çıkanlardan. Üstelik bir avukat. Bütün mağdurlar adına Yaman'a geçmiş olsun.
Ya intiharlar
CNNTÜRK'ün Gece Görüşü'nde Türkiye'nin tüm gündemi işlendi. Ancak Gürkan Hacır'ın ortaya koydukları kanımı dondurdu. ByLock'tan intihar edenlerin sayısı 41'e yükseldi. Sadece son gönlerde dört yeni vaka var. Bunlar suçlananlar ve onların yakınları. Bu korkunç tercihi kullanmak bir yerde çaresizliğin acı sonucu. Ali Tatar'ın intiharını, cezaevinde hasta edilip kanserden ölenleri ne çabuk unuttuk. Şimdi gelinen nokta daha vahim. Toplu tutuklamalar toplu intiharları beraberinde getirdi. Onun için "adalet dağıtmakla görevliler" soruşturmalarda kılı kırk yarmak zorundalar. Yoksa bu dünyada olmasa bile mahşerde hesap vermeleri kesin. Bakın, geride bırakılan eş, çocuk ve yaşlı anne babalardan söz etmiyorum. Devlet hiçbir zaman tuzağa düşmemelidir.
İşe geldiği gibi
Şaşırtıcı gelişme Ak Parti'nin kendi içindeki bölünmesi. Son KHK'daki "affı işaret eden" Abdullah Gül'e hücum edenlere bir bakın. Metin Külünk, Bülent Turan gibi bazı isimler, kurucuları eski Cumhurbaşkanına alenen hakaret ettiler. Ne zaman ki Erdoğan da Gül'den "öteki" diye söz edince karalama kampanyasının onay makamı ortaya çıktı. Demek ki "Beraber yürüdük biz bu yollarda" şarkısı korodan soloya dönüştü.
Emri alanlara kimi gazetecileri dahil edebiliriz. Örneğin Abdülkadir Selvi. Hande Fırat'ın programında geleneksel olarak "iktidarı koruyup, kollama söylevlerine devam etti." Yanında oturan Nevzat Çiçek bile objektif kaldı. Selvi, hızını alamadı en önemli bombayı patlattı "Erdoğan yüzde 52 ile ilk turda seçilir." Hayırlı olsun!
Pusudaki tehlike
İsmail Saymaz onca daldan dalanın yapıldığı konuşmalarda çok önemli bir uyarıda bulundu. Tutuklulara uygulanacak "tek tip tulumlar" için ikaz etti. Bunların açlık grevi ve ardından gelecek diğer eylemlerle protesto gösterilerine dönüşeceğini söyledi.
Hatırlayın geçmişteki eylemleri. İsyanlar çıkmış, bastırılırken kaç kişinin hayatına mal olmuştu. Oysa bir "hero" yazılı tişörtü önlemek bu kadar masrafa değer miydi. Tabii getirdiği risk de cabası. Cezaevi aracına binmeden, çıkartılsa bugünlere gelinmezdi.
Seçim konusu
İYİ Parti'nin önemli gündem maddelerinden biri haline geldiğini gözlemliyoruz. Gece Görüşü'ndeki konuşmaların ağırlığı Meral Akşener ve arkadaşları üstüneydi.
Son araştırmalardan birinde "tarafsızlar dağıtılmadan" dahi İYİ Parti'nin İstanbul'da bile barajı geçtiği anlatıldı. Bunlardan bir kaç örnek vermek istiyorum:
* İYİ Parti'nin ciddiye alındığı Halk TV'de görülüyor. İki CHP'li çağrılıyorsa mutlaka bir İYİ Partili konuk alınıyor. Orta Direk'in siyasi oluşumu artık İYİ Parti.
* 2017'nin "Yağcılarda inecek var ödülü"nün en kuvvetli adayı Abdülkadir Selvi. Onun şu sözlerini kayda geçmek istiyorum;
"Başlangıçta İYİ Parti'ye belli bir yayın organının kuruluşu olarak baktım..."
Benim anladığım Selvi'nin sözünü ettiği yayın organı kesinlikle YENİÇAĞ. Doğrusu okurlarımın buna yorumunu merak ediyorum. Benden farklı düşündüklerini zannetmiyorum.